If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Telden Ağırlıksızlığa: Ruth Asawa, İsimsiz

Telden Ağırlıksızlığa: Ruth Asawa, İsimsiz, yaklaşık 1958, demir tel, 219.7 × 81.3 × 81.3 cm, Crystal Bridges Amerikan Sanat Müzesi. Orijinal video Allison Glenn ve Beth Harris tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

bu kristal Brothers Amerikan sanat Müzesinde İzver ıfas Amanın 1958 yılında yaptığı İsimsiz adındaki bir heykele bakıyoruz Bu sanatçının uzun senelerdir yaptığı türden bir heykel bu biyomorfik formlar Telden yapılmış tavandan asılı Duran bu heykel İlmek ilmek örülmüş telden ve iç içe geçmiş şekillerden oluşuyor sanki tohuma veya anne rahmindeki embriyoya benziyor veya suya zeytinyağını damlatmak gibi bir his verdiğini söyleyebiliriz yağın suyu delip geçmesi Fakat aynı zamanda küre şeklinde suyun yüzeyinde toplanması gibi bir hareketi Sir yani sanki burada zamanın gözler önüne serilir işini görüyor gibiyiz bu bu oluşturduğu ilginç bir gelelim var Tel aslında bir radyoya kadar dövülerek işlenebilir Fakat burada Sanki hiç ağırlığı yokmuş gibi hissettiriyor çok hafif ve narin görünüyor şu Normalde tel deyince akla daha sert ve dayanıklı bir şey gelir Ayrıca TL uğraşmak elleri yıpratan de bir şey ve sanıyorum ki heykeli yaparken sanatçı eldiven takmak zorunda kalmıştır Demek ki bu Sıradan ve hatta çirkin malzemeyi asava daha estetik ve ağırlıklı olmayan bir şeye dönüştürmüş burada galeride heykeli seyrederken arkadaki duvarda yarattığı gölgeleri görüyoruz iç içe geçen daireler oluşturuyor asala'nın yöntemi ile ilgili gerçekten İlginç olan şeylerden biri de like Montun kaldı 3'den en önemli bir eğitim Okulu'nda Josef albers ın öğrencisi olması ve 1940'larda ve 1950'lerde like Montun sanatsal yaratıcılığın birleştiği muhteşem bir merkezde Albert gibi Avrupa'dan gelen göçmenlerin bir araya geldiği Kuzey karolayna da bulunan Deneysel bir okuldu insanlar Nazi zulmünden kaçarak buraya geliyorlar dıbırdık mantının farkı deneysellik odaklanmış olmasıydı hedefleri sanat eseri satacak veya galerileri dolduracak sanatçılar yetiştirmek değildi Albert gibi insanlara bak masterpower merstham Jacob Lawrence gibi Aslında o zamanlar misafir sanatçı olan isimler katıldı Robert rauschenberg deblek montunda okuyordu asava kökünü deneysellik ten alan bu kapsayıcı modernist gelenekten geliyor yani 2. Dünya Savaşı boyunca devam eden ve hemen sonrasını da kapsayan bir zaman diliminden söz ediyoruz İki Dünya Savaşı dene Ben genelde Avrupa ve Nazi almanyası'nın Yükselişi gelir aklımıza fakat İkinci Dünya Savaşının Vuku buldu bir başka sahne ise Pasifik titty asava bir Japon asıllı Amerikan olarak Amerika'daki veskos bölgesinde büyümüştü genellikle sanat tarihçileri onun Bu tel kullanımını arkansas taki toplama kampında yaşadıkları ile ilişkilendirir asava veskos taki evlerinden ve işlerinden zorla alıkonulmuş ve başka yerlere sürülerek toplama kamplarına gönderilmiş yüz binden fazla Japon asıllı bireyden biriydi O zamanlar Japon asıllı Amerikalılar hakkında Hatta bir korku vardı ve Pearl Harbor saldırısından sonra Ulusal güvenlik için tehdit oluşturdukları düşünülüyor dua sobanın yaşadığı toplama kampı dikenli teller ve nöbetçi kuleleriyle sarılıydı kadınlar siyahiler gibi ötekileştirilmiş sanatçılardan bahset ve sanat tarihçileri bu sanatçıların eserlerini onların yaşam öykülerini baz alarak açıklama eğiliminde oluyor ve genelde tramvay öyküleri bu sanatçıların çalışmalarıyla eşleştiriliyor asava bir Kaliforniya'da ve diğeri arkansas da olmak üzere iki farklı toplama kampında yaşamış olsa da eserlerinin esas temeli Meksika'da öğretmenlik yaptığı yaz döneminde atılmıştır bir Meksika'da sanat öğretmenliği yaparken köylülerden tel örerek sepet yapmayı öğrenmişti bugün bu heykeli galeride tek başına görüyoruz Fakat bunlar çoğunlukla gruplar halinde estelasyon olarak görülüyor sanatçı Aslında heykellerinin birlikte sunulmasını tercih ediyor genelde bir müzeye gittiğimizde duvarlarda asılı tablolara bakmayı veya etrafında yürüye bileceğimiz bronz heykelleri düşünürüz yani genelde sanat Tanrımız bu fakat Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzyılın ortasında bu tanım değişmeye başladı 20 yüzyılın ortalarındaki bu değişim izleyicilerden objeyle aynı mekanda olmalarını talep ediyor müze ziyaretleri de çok daha sürükleyici ve katılımcı bir hal alıyor Aslında bunun sanatla haşır neşir olmayı daha zevkli hale getirdiğini söyleyebiliriz bu