If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Berlin Duvarı ve Endüstriyel İngiltere: Don McCullin'in Savaş Fotoğrafçılığı

Bu video size Tate.org.uktarafından getirilmiştir

Vietnam Savaşı'ndan Berlin Duvarı'nın inşasına kadar her şeyin fotoğrafını çekmesine rağmen, Don McCullin bir savaş fotoğrafçısı olarak anılmayı sevmiyor. McCullin 1960lardan beri olayların ortasına sadece kamerasıyla kendini koyarak küresel önemi olan olayları anlatıyor. Bu videoda, açık savaş veya şiddet görüntüsü içermese de, İngiliz kırsalında sanayileşmenin parçalayıcı etkisi veya büyük şehirlerde fakirlik gibi daha ince ve sinsi çatışma olaylarının izlerini içeren bir dizi fotoğraf hakkında konuşuyor. Fotoğrafları sadece fotoğrafçılıkta değil, sanatın genelinde de merkezde olan bir fikre ışık tutuyor: metinle görüntü arasındaki ilişki. McCullin'in fotoğraflarını başlık olmadan görseydiniz, nerede olduğunu, kimi tasvir ettiğini, veya iletmek istediği mesajı bilebilir miydiniz?

McCullin için, kamera bir topluma söylenmemiş doğruları iletebilir. Ayrıca iyileşme için bir araç görevi de görebilir, sadece fotoğrafçının lensiyle bir görüntüyü yakalamasına izin vermekle kalmaz, kişilerle benzersiz bir şekilde etkileşmesini sağlar. Siz buna katılıyor musunuz? Bir kamera bazı şeyleri görme yolunuzu değiştirebilir mi?

.
Orijinal video Tate tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

Adım Don McCullin. Fotoğraf sanatçısıyım. Eserlerimin sergilenmesi için Tate Galeri’nin davetini almak tabii ki büyük bir onur. Adıyla anılmaktan nefret ettiğim bir savaşın fotoğrafçısıyım; ki bu durum çok da rastlanır bir şey değil. Ancak bugün burada, galeri müdürü ve küratör Simon Baker’ın bir grup fotoğrafımı sergilemesiyle alakalı olarak bulunuyorum. Fotoğraflar savaşa dair hiçbir işaret taşımamasına rağmen bir bölümünde 1961’de Berlin Duvarı’nın inşaasından kareler gösteriyor. O tarihte birçok insan 3. Dünya Savaşı’nın patlak verdiğini düşünüyordu ki verebilirdi. O zamanlarda genç bir fotoğrafçıydım, hatta aslında tam bir fotoğrafçı bile değildim çok az tecrübem vardı. Yani, uluslararası ilişkilere ve böyle büyük çapta bir hikayeye dair hiçbir tecrübem yoktu. Amerikalı’ların, Rus’ların ve Doğu Almanyalı’ların arasındaki tansiyonun yüksek olduğu Frederick Strasse’ye doğru yürüdüm. Yoğun bir kalabalık vardı. Tanklar ve silahlı araçlar karşı karşıya gelmiş bekliyordu. Durum çok ciddiydi. Londra’da şehrin yoksul bir mahallesinde dünyaya geldiğim için, londra ile çok yakın bir ilişkim vardı. Söylendiği gibi insanların dükkan kapılarında uyuduklarını görmeye başladım. 3. Dünya ülkelerini ziyaret ettiğimde, kimse İngiltere’de yoksul insanlar olduğuna inanmıyordu. Fakat bu ülke hakkında söylenmemiş onlarca gerçek vardı. Yoksulluğu, işsizliği yaşadık ve düzgün gitmeyen bir sistemimiz vardı. İngiltere’nin dışında yaşayan insanlar bunu anlayamazdı. İşte bu yüzden, Londra sokaklarında gezinirken ve dükkan kapılarında uyuyan insanları gördükçe ben bile şaşırmıştım. Yapmaya çalıştığım şey, o insanları kendi bakışıma dahil etmek, böyle insanların varlığı karşısında kendimi önemsizleştirmek ve onların gözleriyle kendi gözlerimin buluşmasına izin vermeye çalışmaktı. Bunu, çoğu durumda da başarmışımdır. Onlardan benim zararsız olduğumu bilmelerini istiyorum. Hiçbir tehdit beslemediğimi… Onlara sonsuz bir şefkat ve anlayışla dolu iki gözle bakıyorum. Sanayileşmiş Kuzey İngiltere’den bir bölüm de var. Bu fotoğraflar, çok güçlü bir sanayi ulusu olmanın bedelinin yanı sıra; birilerinin acı çekmek zorunda kaldığını gösteriyor. Ve bu grup İngiltere’de kırsal kesimde yaşayanlardı. Endüstriyel görüntülerden birkaçına baktığınızda, çok sert ve insalıktan uzak olduklarını göreceksiniz. Çünkü, tabiattaki endüstriyel etki acımasızdı. Demek istediğim; güzelim doğayı, çamur çukurlarına, çimentoya dönüştürdüler. Sonunda Londra’dan taşındım; çünkü çok fazla insanın etrafımda olmasına katlanamıyordum. Kendimi bu insanlardan soyutlamaya ihtiyacım vardı. Devamlı savaşlara gittim ve acıyı gördüm. Geri döndüğümde, o acıyı yalnızca fotoğrafımla paylaşmadığımı hissettim. Savaşı ve ölen çocukları unutmam için doğa iyileşme sürecinde bana ilaç gibi geldi; çünkü bu anıları kendimle yatağa götürüyordum; berbat rüyalar ve kabuslar görüp, kendimi suçlu hissediyordum ve kan ter içinde uyanıyordum. Bu durum bana hiç mi hiç iyi gelmiyordu. İngiltere’nin kırsalında fotoğraf makinemle bir başa kalmak ise kimseye zarar vermiyordu.