If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Seurat'nın "Grande Jatte Adası'nda Bir Pazar Günü" İsimli Tablosu

Georges Seurat, La Grande Jatte Adasında Bir Pazar Günü- 1884, 1884-86, tuval üzerine yağlıboya, 207.5 x 308.1 cm, (Chicago Sanat Enstitüsü), Google Art project: http://www.googleartproject.com/collection/the-art-institute-of-chicago/artwork/a-sunday-on-la-grande-jatte-1884-georges-seurat/609033/. Orijinal video Beth Harris ve Steven Zucker tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

Bazıları resimlerimde şiirsellik gördüklerini söylerler ben ise sadece bilim görüyorum. Şikago Sanat Enstitüsü'ndeyiz ve Georges Seurat tarafından yapılmış olan 'La Grande Jatte adasında bir Pazar günü' isimli tabloya bakmaktayız. Başlarken söylediğim cümle, empresyonizm metodlarına bilimsellik getirmeye çalışan bu sanatçıya ait. Sanatçının bahsettiği bilimsellik resmi daha aydınlık, daha parlak göstermeye ilişkin ve resme baktığımda hedefine ulaşmış olduğunu söyleyebilirim. Baktığımız resim ışıklar içinde, inanılmaz aydınlık ve renk kullanımı açısından da son derece kompleks. Sanatçı, kendisinden önceki empresyonistlerin geleneklerini alıyor ve bunların üzerinde bilimsel bir bakış açısı geliştiriyor. Özellikle de Chevreul ve Rood tarafından geliştirilmiş olan renklerin bilimi ile uğraşıyor. Rengi bileşenlerine ayırma fikri ile ilgileniyor. Rengi bileşenlerine ayırma fikrini biraz açıklamaya çalışayım. Mükemmel mor rengine, doğada gördüğünüz gerçek mor rengine ulaşmak için izleyebileceğiniz bir yöntem renkleri paletinizin üzerinde karıştırmak. Mavi ve kırmızıyı alarak bunları paletinizin üzerinde karıştırabilirsiniz ancak aslında kullandığınız renkler de saf değildir ve sonunda çamur gibi bir karışımla başbaşa kalabilirsiniz. Sanatçının bu duruma getirdiği çözüm, kırmızı ve maviyi alarak bu renkleri yanyana kullanmak olmuş. Resme baktığınızda, gözünüze gelen ışık dalgaları yanyana olan bu iki rengi birleştiriyor. Buna 'optik karışım' deniyor. Yani, resmedilen objenin rengini bulmak için farklı renklerin paletin üzerinde karıştırıldığı akademik yöntemden oldukça farklı bir teknikten söz ediyoruz. Empresyonistleri düşünürseniz, temelde açık havadaki ışığı yakalamaya çalışırlar. Bence sanatçı baktığımızda renkleri bileşenlerine ayırarak optik karışımı kullanarak ışığı gerçekten yakalamayı başarmış. Güneşli bir pazar gününü açık havada geçiren Parislileri, ağaçların arasından vuran kuvvetli ışığı görüyoruz. Baktığımız, empresyonizmle bağlarını koruyan bir resim işin aslı sanatçı da yaptığı resimleri tanımlamak için neo-empresyonizm tanımını kullanıyor. Ancak baktığımız resim aynı zamanda empresyonizmden oldukça uzak. Resme baktığımızda empresyonizmin bazı öğelerini görüyoruz örneğin keyif duygusu, veya dış mekanın resmedilmesi. Bununla birlikte, bakmakta olduğumuz açık havada yapılmış bir resim değil. Sanatçı bu resmi manzaraya, önündeki objelere veya kişilere bakarak yapmamış. Önce pek çok küçük eskiz hazırlamış. Düzinelerce çizim ve suluboya eskiz yapmış sonra stüdyosuna dönmüş ve hem kompozisyon hem yapı açısından son derece dikkatle hazırlanmış olan bu resmi oluşturmuş. İşin aslını isterseniz sanatçı resimlerindeki figürlerin Parthenon frizlerindeki heykellerde görülen ağırbaşlılığa sahip olmasını istediğini söylemiş. Yani aslında empresyonizme klasik dönem eserlerinde gördüğümüz 'zamansızlık, ebedilik' öğesini katmayı hedefliyor. Düşünülerek, kompozisyona önem verilerek yapılmış bir resme bakmaktayız spontan yapılan bir resim değil bu. Görmekte olduğumuz figürler resmin alanına son derece dikkatle yerleştirilmişler. Resmin alanı da son derece düzenli. Empresyonist resimlerde göreceğimizden çok daha düzenli ve yapılandırılmış bir resme bakıyoruz. Neredeyse, değişen ışık ve gölgelerle bizi sonsuzluğa doğru çeken Claude ve Poissin gibi klasik geleneğe bağlı manzara sanatçılarına bakıyor gibiyiz. Burada arkaya doğru giden diagonal çizgi görsel yanılsama yaratıyor. Aynı zamanda, kullanılan teknik dolayısıyla gözümüz tuvalin her bölgesinde geziniyor. Yani oluşturulmuş derinlik duygusu ile çok emek harcanarak yapılmış olan yüzey arasında ilginç bir gerilim oluşmuş. Şimdi resme biraz daha yakından bakalım. Resmin sol alt köşesine bakıyorum. Buradaki adam arkasına yaslanmış, pipo içiyor. Bedeninin nasıl şekillendirildiğine bakın. Bu figüre yakından baktığımızda, daha önceki boyaların bir kısmını görebiliyoruz. Mavileri, kırmızıları, sarıları görebiliyorum bunların hepsi oldukça uzun fırça darbeleri. Burada ayrıca renkli küçük noktalar da var pembeler ve maviler sanatçı bunları sonradan eklemiş olmalı. Bunu özellikle gölgelerde ve ışığın vurduğu alanlarda da görebiliyoruz yukarıda ve aşağıda sanatçı böylece bir anlamda hacim yaratıyor. Değişik fırça darbeleri, birbirinin üzerinde katmanlar oluşturuyor. Resme yakından bakınca figürlerin konturlarının son derece net olduğunu görüyoruz. Bu empresyonizmde görmeyeceğimiz bir şey. Çizgiyi, bu çizgiyle belirlenmiş olan formu, hatta poz verilmiş olabileceğini görüyoruz. Baktığımız figür gerçekten üç boyutlu gibi gözüküyor. Gördüğümüz yer, Paris'in kuzey batısında. Orta ve üst sınıftan kişilerin dinlenmek için rağbet ettikleri bir yer. Nehrin karşı tarafının ise, işçi sınıfı tarafından kullanıldığını biliyoruz. Sanatçı acaba bu resimde 19. yüzyıl Parisinin sınıf farklılıklarına ilişkin neler söylüyor olabilir. Bu konuda birbirinden farklı düşünen sanat tarihçileri var. Zira bu dönemde sınıflar konusunda bir belirsizlik var. Fransız toplumunda sınıf farklılıkları hep çok önemli olagelmiştir ancak sınıfların birbirine karıştığı bir dönemdeyiz ve bu modern bir olgu. Eskiden daha net olan sınıf ayrımı, yeni moda ve giysilerle artık belirsizleşiyor. Sanatçı burada resmine bakmakta olan 19. yüzyıl izleyicisinin zihnini karıştırıyor. Bu dönemin izleyicisini düşünün figürlerin arasında neler olup bittiğini kolayca anlayabilecekleri bir hikaye görmeyi beklerler figürlerin duygularını anlayabilmeyi umarlar. Seurat ise izleyicilere beklediklerini vermiyor. Gördüğümüz figürler birbirleriyle konuşmuyorlar, etkileşimde bulunmuyorlar resimde anlatılan net bir hikaye bulunmuyor. Bu resim, 19. yüzyıl izleyicisinin bir resimde görmeyi bekleyeceklerini vermiyor. Kısacası bu resim hem dönemin tipik izleyicisi için hem de sanat camiası için bir meydan okuma. Resim 1886'da ilk kez sergilendiğinde gerçekten gürültü kopmuş. Sanat camiası ikiye bölünmüş resmi destekleyenler ve küçümseyenler. Dönemin diğer sanatçılarının işlerine hiç benzemeyen bir çalışma, zamanının en gelişmiş sanat örneklerinden. 1884-1886 yıllarını düşünürseniz o dönemin sanat akımlarından en ileride, en gelişmiş olanı empresyonizm açık fırça darbeleri, belirgin olmayan konturlar, konuya bakarak ve gün ışığını yakalamak üzere spontan bir şekilde açık havada yapılan resimler. Seurat empresyonizmi alıyor, özümsüyor, dönüştürüyor ve oldukça ciddi, anıtsal, düşünce yüklü bir resim yapıyor. Ve sonunda herkes sanatçının yaptığı bu resimle uzlaşmak zorunda kalıyor.