If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Van Gogh'un "Yatak Odası" İsimli Tablosu

Vincent van Gogh, Yatak Odası, 1889, tuval üzerine yağlıboya, 29 x 36-5/8 inç / 73,6 x 92,3 cm (Şikago Sanat Enstitüsü). Orijinal video Beth Harris ve Steven Zucker tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

'Burada her şeyi renkler yapmalı. Nesnelerin büyük boyutlu olması daha yalın gözükmesini, burasının dinlenme veya uykuyu çağrıştırmasını sağlayacak. Kısacası, bu resme bakmak zihni dinlendirmeli. Daha da iyisi, hayal gücünü dinlendirmeli.' Bu, Van Gogh'un kardeşi Theo'ya yazdığı mektuptan bir bölüm. Bahsedilen ise bu resmin ilk versiyonu, ilk eskizi.. Bu bölümde en çok dikkatimi çeken ifade şu: 'Her şeyi renkler yapmalı.' Bu ifade bakmakta olduğumuz resim için çok uygun. Bu ifadeyi düşündüğümde, resim sanatında 19. yüzyıl sonlarında gelişen radikal bir düşünce aklıma geliyor- renklerin, çizgilerin, formların en temel şekliyle,kurallara uygun olarak kullanılması Ressamlar bu öğelerin kendi başlarına anlamlı olabilmelerinin yollarını aramaya başlamışlar. Soyutlamanın kökenlerinden bahsediyoruz, ancak baktığımız resim bu tarza bir örnek değil. müzikte saf bir ses duyduğumuzda duygulanırız. Saf, temel renkler ve şekillerin de buna benzer etkisi var. Resmi oluşturan çizgiler, renkler ve renklerin birbiriyle armonisi, şekillerin birbirleriyle ilişkisi, bunların tümü bir fikir veya duygu öneriyor olabilir. Neyi temsil ettiklerinden bağımsız olarak. Sanatın gerçek dünyayı kopyaladığı fikrinden uzaklaşılması. Baktığımız eserde sanatçı huzuru, uyumu ve dinlenmeyi simgelemek istemiş. Van Gogh ismini duyan pek çok kişinin aklına fırça darbeleri ve hayat hikayesi gelir. Ancak sanatçının kendi sözcüklerine kulak verdiğimizde, aslında rengin yapısal ve duygusal özelliklerine de çok önem verdiğini farkediyoruz. Bununla birlikte sanatçının karakteristik özelliklerinden fırça darbelerini örneğin yastığın kabarıklığında görebiliyoruz. Fırça darbelerinin çok hızlı atıldığını gördüğümüz zeminde bir eğim var gibi, bazı nesneler de biraz yamuk gözüküyor. Resimlerinden, sanatçının burada Arles Lamartine'deki sarı evde bir dünya kurmaya çalıştığını hissediyoruz. Paris'ten buraya taşınıyor, ve buranın sanatçıların gelip birlikte çalışabilecekleri, sanat için bir merkez olmasını arzu ediyor. Gördüğümüz mekanın yalınlığı, Paris'in maddiyatçılığından ve sofistikeliğinden oldukça uzak. Burası onun için kişisel bir sığınak, burada özenle ve sevgiyle yeni bir dünya yaratmış. Bir anlamda resme baktığımızda kendimizi evimizdeymiş gibi hissetmemizi istemiş. Sanatçıdan beklemeyeceğimiz kadar sevecen, şefkatli bir resim. Bu odada yaşamasını, sandalyeye dokunmasını, yatakta uyumasını hissedebiliyoruz, bize buradaki deneyimini çok içten bir şekilde yansıtıyor. Bir an için Paris sanat çevrelerinin sofistikeliğini ve beklentilerini düşünün, Sonrada buradaki ahşap konsola bakın Mektubunda bunu gece için tuvalet masası olarak adlandırmış. Bir çocuk tarafından çizilmiş gibi. Renginde tonlamalar yok, dış çizgilerinin mavi olması dışında düz renkli, perspektifi ise mantıksızca. Muhtemelen, bu resim düzgün sanatsal eğitim almamış bir ressam tarafından yapılmış gibi algılanmıştır. Oysa sanatçının profesyonellik düzeyi 19. yüzyıldaki sanatsal üslupların bir kataloğu gibi. Örneğin Millet gibi sanatçıların işleri ile başlıyor, daha sonra empresyonistler, ve Seurat gibi post empresyonist sanatçıların işleri. Ve sanatçı boyayı uygulamak için çok direk, çok kendine özgü bir yöntem geliştiriyor. Özgünlük. Sanırım bu terim 1880lerin sonları ve 1890ların başındaki pek çok sanatçı için doğru bir terim. Van Gogh ve Gaugin özgünlükleri ile ilk aklıma gelen sanatçılar. Şehrin dışında, otantik, özgün bir deneyim yaşama fikri. Rysselberghe'nin eserlerini çevreleyen bazı fikirlerden ilham alıyor gibiler. Şehrin sofistikeliği ile kırsalın gerçekliği ve direktliği arasında çarpıcı bir tezat var. Van Gogh bu tezatı çok başarılı şekilde yansıtmış. Bu resim aynı zamanda kuzeyden gelerek ona katılmasını beklediği arkadaşları için bir davetiye niteliğinde. Sanatçıların gelip doğanın içinde hep birlikte çalışabilecekleri bir ortam hayal ediyor. Bu resimde Van Gogh bize çok sofistike bir masumiyeti gösteriyor.