If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Friedrich'in "Yalnız Ağaç" İsimli Tablosu

Caspar David Friedrich, 'Yalnız Ağaç', 1822, tuval üzerine yağlıboya, 55 x 71 cm (Alte Nationalgalerie, Berlin). Orijinal video Beth Harris ve Steven Zucker tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

19. yüzyıl manzara resimlerini düşündüğümüzde, genelde açık havada ve manzaraya bakarak resim yapan ressamlar aklımıza gelir. Ancak gerçek durum her zaman böyle değilmiş. Casper David Friedrich'in manzara resimlerinin çoğu sanatçının stüdyosunda yapılmış, genelde de kurgulanmış manzara resimleriymiş. Şu an bakmakta olduğumuz 'Yalnız Ağaç' isimli tabloyu da bu kapsamda değerlendirmeliyiz. Sanatçı açık havada, kurşun kalemle eskizler hazırlıyor ve asıl resmi daha sonra stüdyosunda oluşturuyor. Bunların stüdyo çalışmaları olmaları akla yatkın geliyor. Zira sanatçı daha ulvi düşünceleri, daha derin anlamları aktarabilmek için manzarayı araç olarak kullanıyor. Baktığımız sembolik manzara resminde yalnız bir ağaç görüyoruz. Gördüğümüz enteresan bir ağaç, çok eski dönemlerden kalmış gibi. Toprağa doğru genişliyor. Ağacın altında sürüsüne bakan bir çoban görüyoruz. Ağacın üst kısımlarına doğru baktığımızda dallar ve yapraklar azalıyor. Tepesine bir yıldırım düşmüş gibi, Tepe dalları kırık. Tepedeki dallar tekrar canlanmak için savaşıyor gibi. Yalnız bir gözcüye benziyor. Çok eskilerden kalmış bir ağaç. Ressam, ağaca yaslanmakta olan çobanın yaşam süresi olan 70-80 yıl ile belki de bin yıldır burada durmakta olan ağacın yaşam süresini karşılaştırmamızı amaçlıyor. Ağaç burada durduğu yüzlerce yıl içinde pek çok savaş, fırtına, yıldırım görmüş olmalı. Gözümüz, ağacın tepesindeki kırık dala takılıyor. Kırılmış kısmın arkasında ise dağları ve mavi gökyüzünü görüyoruz. Ağacın formunun, doğal bir haç şekli oluşturduğunu söylemek mümkün. Ağacın sağ alt tarafında, arkada küçük bir kasaba var. Kasaba kilisesinin çan kulesi bir anlamda gerçek katedral olan bu ağaca kıyasla çok küçük kalıyor. Sanatçı burada ilahi olanı imgelemek için eski yöntemleri kullanmış. Sürekli ve ulu olan doğanın karşısında insan eliyle yapılanlar küçük kalıyor. Örneğin Barok dönemden veya klasik dönemden peysajları düşündüğümüzde, mesela Lorrain’in eserlerinde, kompozisyonda ağaçların manzarayı çerçevelemek için kullanıldığını, adeta yana açılan perdeler gibi gözü arkada uzanan manzaraya hazırladığını görürüz. Friedrich ise burada tam tersini yapmış, baktığımız resmin odak noktası ağaç. Arkadaki açık alanlar ise ağaç için çerçeve işlevi görüyor. Pek çok resimde sıklıkla karşılaştığımız çoban ve sürüsü dışında, sanatçı bu resimde klasik gelenekten oldukça farklı bir yaklaşıma sahip. Çoban ve sürüsü, Hristiyan inancındaki sembolizmalardan birisi. Ulu olanın altına sığınıyorlar. Ağacın üzerinde doğal bir haç formunu görüyor olsak dahi, belki de bu ağaç Hristiyanlıktan da öncesine ait. Belki Musevi dinini de gördü. Belki ezelden beri burada. Doğanın şiddetine, insanlara ve zamanın geçişine karşı direniyor.