If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Sant Miquel Kilisesi, Camarasa (Noguera)

Camarasa kalesindeki Sant Miquel Kilisesi'nden (Noquera) rölyefle süslenmiş sütun başlıkları, 13. yüzyıl başları, taş, 77 x 1.65 x 77.5 cm (Museu Nacional d'Art de Catalunya, Palau Nacional, Barselona). Orijinal video Beth Harris ve Steven Zucker tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

Bu sütun başlığına göz atalım. Bu tarz başlıklara, ‘anlatılı sütun başlığı’ dendiğini de duyabilirsiniz. Bu sütun başlığında, bir öykü aktarılıyor. Öykünün aktarılmasına yardımcı olmayan, bununla birlikte en sarih ve göze çarpan dekoratif öğe, akantus yaprakları. Akantus yapraklarını, Antik Yunan ve Antik Roma mimarisinden hatırlayacaksınız. Ancak, bu sütun başlığının yapıldığı dönem, 13. yüzyıl. Sütun başlıklarına baktığımızda ilk fark ettiğimiz şey, taşın çok derin şekilde oyulmuş olduğu. Derin şekilde oyulması, yaprakların kenarlarını oluşturan bu hoş gölgelerin oluşmasını sağlamış. Şimdi sütun başlığındaki öyküye bakalım. Hz. Adem ile Hz. Havva’nın öyküsünü görmekteyiz. Her ikisi de çok korkmuş gözüküyorlar. Örtünmeye çalışıyorlar. Bu bize öykünün hangi anında olduğumuzu gösteriyor: Çıplak olduklarının farkına vardıkları an. Muhtemelen, bu sırada Tanrı onlara niçin kendisinden gizlendiklerini soruyor. Figürlerin her ikisinin de gözleri derin şekilde oyulmuş. Göz deliklerinin çevresinde oval şekiller görüyoruz. Yaptıklarının ne kadar kötü olduğunu, Tanrı’ya ihanet etmiş olduklarını anlamışlar ve adeta gözleri patlayıp başlarından çıkacak gibi duruyor. Örtünmek için, onlara yakın olan ağaçtan bir akantus yaprağı almışlar. Ellerinin arasında tutmakta oldukları şey, akantus yaprağı. Hz. Havva, yaprağın üst kısmını göğsüne bastırmış. Saçları alev gibi dalgalanıyor. Yaptıklarının ne kadar kötü bir şey olduğunu algıladıklarını gösteren, çok kuvvetli bir tasvir. Yaptıklarının sonuçları da burada gösteriliyor. Bu sütun başlığında, Eski Ahit’ten başka bir sahne daha yer alıyor. Biraz sağa doğru gidelim, yay formu var, bakın. Büyük bir meleği ve kanatlarını görüyoruz. Meleğin kolları, iki figürün etrafında duruyor. Bu figürler, Hz. İbrahim ve İshak. Bu figürlerin gerçekte olması gerektiğinden daha tıknaz olduğunu, doğru orantılarla tasvir edilmediğini görüyoruz. Ortaçağ'daki üsluba uygun olarak, kumaşın kıvrımları çizgilerle gösterilmiş. İbrahim, oğlu İshak’ı öldürmek üzere. Melek, Hz. İbrahim’in öz oğlunu öldürmesine engel oluyor. Bu Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini anımsatan, onun öncülü bir sahne. Ancak aynı zamanda, insanoğlunun Tanrı’ya mutlak itaatini göstermesi açısından da son derece önemli bir sahne. Meleğin kanatlarıyla, bu iki figüre korur gibi sarıldığını görüyoruz. İlginç olan bir şey var, meleğin yüzü Hz. İbrahim ve İshak’a değil, direk bize bakıyor. Aslında figürlerin hepsi bize doğru bakıyorlar. Bir anlamda, bizim de burada tasvir edilen örneğe uygun şekilde davranmamızı bekliyorlar. Antik Roma dönemi üslubundaki ana kapıların çoğunda, mahşeri tasvir eden sahneler bulunur. Kiliseden içeri giren kişiye, günahın bedelinin hatırlatılması amaçlanır. Roma üslubundaki heykeltraşlar son derece güçlü, duygu yüklü ve zekice eserler yapmışlar. Günümüzde bir müzeye veya kiliseye girerken, duvarlarda bulunan bilgi notlarını okuyarak çok kısa sürede konuyu kavrayabiliriz. 12. veya 13. yüzyılda kiliseye giren kişiler de, bu tasvirlere bakarak öyküyü kolayca okumuşlar. Bu tasvirlerde son derece direk mesajlar verilmiş ve hatırlatmalar yapılmış.