If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Napolyon'un Yarımada Seferleri

Fransız kuvvetlerinin İber Yarımadası'nda bozguna uğraması. Orijinal video Sal Khan tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

Merhaba arkadaşlar. 4,Koalisyonu anlatığımız videoda, Tilsit Antlaşmaları’nın ne kadar önemli sonuçları olduğunu anlatmıştık, bahsetmiştik fakat bu çok önemli sonuçlarından birini eklemeyi unutmuşum. Özellikle de Prusya ile yapılan ‘’Tilsit Antlaşması’’nı. Daha önceki videoda bunun amacının, Prusya’yı bölerek paylaşmak ve küçük düşürmek olduğundan ve tabi ki Prusya’yı gerçekten önde gelen devletler arasından çıkarmak olduğundan bahsetmiştim. Bahsettiğim diğer şey Elbe Nehri’nin batısındaki Prusya topraklarının kaybedilmesi hakındaydı. Bu da tam şuradaki bölge. Haritadan bakarsak. Ama en az bunun kadar önemli olan Polonya’nın elindeki Prusya topraklarıydı. Tam buradaki bütün bu bölge de Prusya’dan alınarak Fransa’nın uydusu bir devlet haline getirilmişti. Yani Varşova Dükalığı’na dönüşmüştü. Şimdi yeri gelmişken Tilsit Antlaşmasını iyice bir vurgulamak istiyorum. Sadece Prusya’nın batı tarafında neler olduğunun üzerinde durdum, Prusya’nın doğu tarafı var ama Prusya’nın doğu tarafı da paylaşıldı. Prusya topraklarının yarısını kaybetti. Tilsit Antlaşması’nın ya da antlaşmalarının sonundaki bu durum, Prusya için çok üzücü ve küçük düşürücüydü. Şimdi bunlardan da bahsettiğimize göre devam edebiliriz. Son videoda 4. Koalisyonun sonunda Napolyon’un gücünün zirvesinde olduğundan da söz etmiştik. O zamana kadar nerdeyse herşey yolundaydı. Napolyon ya da Fransa’nın gücü, istikrarlı ve hızlı bir yükseliş göstermekteydi. Ama bu videoda Napolyon’un çöküşünün başlangıcını göreceğiz. Ülke sınırlarına baktığımızda, görünümün o kadar da vahim olmadığı göreceğiz. Çünkü toprak açısından bakarsak eğer, yeni topraklar kazandığını da göreceksiniz ama, sonunda kendisinin zayıf düşmesine neden olacak bazı hatalı işler yapmaya başlayacak. Yani Napolyon aslında kendi sonunu getirmeye başlayacak. Son videoda tüm bu kıtasal sistem kavramı üzerinde konuşmuştuk. Buraya da yazalım: Yazalım: Kıtasal system. Napolyon’un Avrupa kıtasındaki insanların İngiltere’yi boykot etmesi ve onlarla ticaret yapmaması ilgili takıntıları vardı. Takmıştı Napolyon bu konuya "İnglizlerle ticaret yapmayın!" Böyle bir takıntısı vardı. Bunun, İngiltere’nin denizlerdeki hakimiyetini ve gücünü gerçekten zayıflatacak tek yol olduğunu düşünüyordu. Yani öyle Manyakça bu adam İngiltere'ye takmış diye değil arkadaşlar. Gerçekten bir düşündüğü vardı Ya da nihayetinde tüm İngiltere’yi zayıflatacak bir yol. Daha önce de dediğimiz gibi, Tilsit Anlaşmaları’yla, Rusya’nın kıtasal sisteme katılmasını sağladı. Yani kıtasal sisteme her ülkenin dahil olmasını istiyordu Napolyon. Bu noktada, şimdi 1807 yılına gelmiş bulunmaktayız. bu kıtasal sisteme katılmaya hiç de istekli olmayan biri vardı, Bir ülke, neydi bu ülke kimdi? Portekiz. işte tam burası. Bu günkü dünyada bizim daha çok Cristiano Ronaldo ile tanıdığımız Portekiz. Napolyon da gidip Portekizlilerle konuşuyor, doğrudan olarak konuşmuyor belki ama İspanya Kralı’nın onayını alıyor. Işte bu da IV. Charles ve birazdan bu videoda biraz şapşal bir duruma düşecek. İngilizler buna ya da Amerikalılar buna "çarls" der ama İspanyol olduğu için bu kral ve Fransızca telaffuz köknden geldiği için "Şarl" diyerek anlatmayı daha uygun görüyorum. Napolyon Charles’a diyor ki, “Selam Charles, (ya da belki -Merhaba Çarls- Ama Muhtemelen Fransız olduğu için merhaba Şarl diyecekti) hadi güçlerimizi birleştip, Potekiz’e girelim. Kıtasal sisteme katılmak istemeyen şu küçük görgüsüz, fırsatçı ülkeye. Gününü gösterelim Sen ve ben, birlikte işgal edelim. Onları da kendi etki alanımıza alalım. Ve sonra, Portekiz’in topraklarını yağmalar servetini ele geçiririz.” Tamam biraz abarttım. Ama buna benzer bir şeyler söylüyor. IV. Charles hemen atlıyor tabi balıklama atlıyor kabul ediyor ve birleşen Fransız ve İspanyol güçleri 1807’de, Portekiz’i işgal ediyorlar. Şu an 1807’nin sonuna geldik oraları anlatıyoruz. Aslında ekim ayındayız Neyse Ekim’de birleşmiş Fransız ve İspanyol güçlerinin Portekiz’i işgali var. Fransız ve İspanyol güçleri Portekiz’i almayı başarıyorlar. Ama bunun geçici bir durum olduğunu göreceğiz. Şimdi az önce bu adamın yani 4. Charles’in biraz şapşal bir duruma düşeceğini söylemiştim. Bunun nedeni, Napolyon, Portekiz’e girmek için takviye kuvvet bahanesiyle, İspanya’dan geçmek zorunda olduğunu ve İspanya topraklarına asker yığması gerektiğini dile getiriyor. 1808’de, şimdi 1808’lerin başından söz ediyoruz, Mart’ta, neyse işte Portekiz seferine takviye kuvvet göndermeyi bahane ediyor. İspanya da, “Siz bizim müttefikimizsiniz, tabii ki yüz binlerce askerinizi bizim topraklarımıza gönderin, ne olacak ki” diyor.. Ve bu bahaneyle Napolyon yüz bin bölük asker göndererek Madrid’i işgal etti. Yani Napolyon aslında ne yapıyor? İspanyolları kandırıyor. Ben oradan size asker yollayıp Portekiz'e gidivereceğim derken orada yolladığı askerlerle Bir anda ne yapıyor? Madrid’i işgal ediyor. İşte buradan alınacak derslerden biri, asla çok açgözlü olmayın! Bu adam açgözlü davranarak topraklarını genişletmek amacıyla Napolyon’a yardım etmek istedi. Sanırım diğer çıkarılacak ders de arkadaşlarınızın kim olduğuna dikkat edin. Bu adam Portekiz’i almak istedi ama yan etkisi olarak Madrid'i işgal ettiler ve Charles tahttan indirildi. Şimdi buradaki durum şu ;Fransızlar artık İspanya’yı kontrol altında tutuyorlar. 1808’in Mayıs aylarındayız Napolyon’un düşüşüne yol açacak ilk küçük kıvılcım burada meydana gelecek. 2 mayıs 1808’de Madrid’te bir halk ayaklanması başlar. Dos de Mayo. Evet, Madrid’te halk ayaklanması. Bunun sonucunda kargaşalı bir dönem başlıyor. Mart’ta takviye kuvvet bahanesi ile birlikte Portekiz’in işgal edilmesi, Fransız kuvvetlerinin Madrid’i işgali ve daha sonra Mayıs’ta, yani bir kaç ay sonra Madrid’te bir halk ayaklanması. Bu, İspanya’nın her yerinde halk ayaklanmalarının başlamasına neden oluyor. Tam da bu zamanlarda, yani Mayıs’taki ayaklanmadan kısa bir süre sonra, Napolyon “Bu sadece küçük bir ayaklanma, İspanya’nın kontrolü hala benim elimde” diyor. Erkek kardeşinlerinden birini burada görevlendiriyor. Hatırlarsanız Napolyon kardeşlerini imparatorluğun farklı yerlerinde başa geçiriyordu. Burada da kardeşi Joseph’i İspanya kralı olarak görevlendiriyor, ya da Joseph’i direkt İspanya kralı yapıyor da diyebilirsiniz. İspanya kralı. Tüm bu gelişmeler 1808’in başından ortalarına kadar sürüyor. İspanya tamamen bir kargaşanın içinde. Napolyon’un kardeşi, yeni kral olarak atanmış, eski kral artık başta değil. Portekiz’de ise savaş devam ediyor. Henüz tam anlamıyla ele geçirilememiş. 1808’in geri kalan kısmında ise, İspanya’daki ayaklanmalar Fransız işgal kuvvetlerini geri çekilmeye zorlayacak kadar başarılı oluyor. Bunun sonucunda ne oluyor? Fransızlar geri çekiliyor. Bu ayaklanmanın bence en önemli tarafı tarihteki ilk gerçek ulusal ayaklanma olması. O akalanmaların parçası olması. Ya da Büyük resme baktığımızda Bu İspanyol ayaklanmasının ilk gerçem ulusal ayaklanma olduğunu söyleyebiliriz. İspanyol halkı : “Biz İspanyol’uz ve Fransızlar tarafından yönetilmek istemiyoruz. Kraliyet ailesine karşı yapılan davranışlardan da hoşlanmıyoruz ve ulus olarak buna karşı çıkıyoruz.” Diyor. Madrid’te Dos de Mayo ile başlayan ve daha sonra bütün ülke çapında devam eden bu ayaklanmanın bir başka ilginç tarafı da, gerilla savaşı olması. Yazalım. Gerilla savaşı. Hayır goriller savaşı değil. Gerilla savaşı. Gerilla kelimesi aslında İspanyolca “küçük savaş” kelimesinden geliyor. Gerilla diye de söylenir. Anlamına gelince, muhtemelen bu kelimeyi daha önce haber bültenlerinde duymuşsunuzdur, alışılagelmiş bilinen savaş gibi değil de, küçük grupların bir araya gelerek pek de geleneksel olmayan bir tarzda düzensiz gruplarla düşmana saldırmaları diyebiliriz. Sonuçta bu savaş gerçekten son derece zor ve acı verici oluyor, en azından Napolyon’un kuvvetleri için. Çünkü tüm İspanya’da bu hiç bilinmeyen bir tür, alışılmadık bir savaş, onlar için de çok zor. Böyle bir direnme karşısında Fransız kuvvetlerini geri çekilmeye zorluyorlar. Bunun üzerine Napolyon “Vay be, arkadaş şu işe bak. Eğer bir işin iyi yapılmasını istiyorsanız, o işi kendin yapmalısınız”. Diyor. Sonra Napolyon o yılın sonunda tekrar gelerek Madrid’i geri alıyor. Yani, Aralık 1808’de Napolyon tekrar Madrid’te. Şimdi, her şey iyi ve yolunda diyebilirsiniz. Adam sonuçta geri aldı diyeceksiniz. Sonuçta Napolyon geri geldi.İspanya’nın tüm kontrolünütekrar eline aldı. Ama her şey o kadar da iyi gitmiyor. Arkadaşlar. Çünkü, tahmin edebileceğiniz gibi, burada Napolyon için ve ona karşı koalisyonlar oluşturan bir sürü kişi ve guruplar var. Bunlar Napolyon’la müttefik olduklarını söylemelerine rağmen, akıllarından geçen bir sonraki savaşı Napolyon’a karşı açmak. Yani diyorlar ki şimdi müttefik gibi börünelim ama bir sonraki hedefimiz Napolyon olsun. Ve böylece 1809’da, Avusturya, Napolyon’a savaş ilan ediyor. O zaman, İngiltere zaten Fransa’yla sürekli bir savaş içinde olduğundan buna Beşinci Koalisyon diyebiliriz. Aslında bu oldukça kısa süreliydi. Bunun üzerine Napolyon diyor ki, “Vay be, arkadaş -yine öyle başlıyor söze- Vay be,şu işe bak. Doğu sınırında bir de bunlar çıktı başımıza Avusturya yine bana savaş ilan ediyor.” Bunun üzerine Savaşı komuta etmek için İspanya’dan ayrılıyor. Ama önce en iyi birliklerinden 300 bin askerini İspanya’da kontrolü sağlamak amacıyla bırakıyor. Napolyon’un Avusturya ile savaşmaya gitmesi, İspanya hakkında endişelenmektense o çabayı göstermesi, Beşinci Koalisyon’un en önemli yan etkilerinden birisidir. Yani nedeni bilmiyorum Napolyon’un orda olmaması mıydı ama , olabilir çünkü sonuçta Napolyon orada değildi. Sonuçta İspanya, Napolyon tarafında bir sorun haline geliyor, ve bu, Napolyon’un orada bulunmamasından kaynaklanmış olabilir. Yani Napolyon orayı terk edince sorunlar büyümeye başlıyor. Ne oluyor? Gerilla savaşı sürüyor, bir o tarafta bir bu tarafta gerilla savaşı devam ediyordu. Fransızlar bir çarpışmayı kazanıyorlar, sonra İspanyollar başka bir çarpışmayı kazanıyor, böyle devam ediyor. kontrol hala Fransızların ellerinde değil. Bu gerillalar Fransızların başına çok büyük bela oluyor ve kontrolü kaybetmelerine sebep oluyor ayaklanmalara devam ediyorlardı. Bu durumda ne yapıyor? Bu durum Fransız ordusunu bitiriyordu. Bu durum böyle 1814’e kadar devam ediyor. Daha o kadar ilerlemedik ama bu durum 1814’e kadar sürüyor. Sonuçta, videonun başında da söylediğim gibi, bu Napolyon’un düşüşünün başladığı noktalardan biri. Çünkü 1808’den itibaren İspanya’ya takılıp kaldı. Yarımada Seferleri olarakda adlandırdıkları bu savaşı desteklemek için sürekli yeni birlikler, destekler, teçhizat göndermeye devam etti. Bu durum onu tüketti. Kaynaklarını tüketti, enerjisini tüketti. Bu da savaşması gereken diğer insanlara karşı savaşma imkanına zarar verdi. Bu, en önemli düşüş nedenlerinden biridir. Diğeri ise, ki bunun hakkında bir sonraki ya da ondan sonraki videoda bahsedeceğim, Rusya’yı işgaliydi. Bunu da 1812’de yapıyor. ) Aslında hangisinin Fransa’nın kaynaklarını daha fazla tükettiği tartışılabilir. Ancak Rusya’nın işgali gerçekten Napolyon’un güçlerinin büyük bölümünü yok ediyordu. Bu da onu İngiltere ve diğer müttefikleri tarafından işgal edilebilir hale getirdi. Bunu da bir iki video sonra göreceğiz. Sonuçta bu Yarımada Seferleri Napolyon’un gücünü tüketmeye devam ediyordu. Tüm bunların başlamasının ana nedeni Portekiz’i Kıtasal Sistem’e katılmaya zorlamaktı. Ve sonra biraz açgözlü davrandı. İspanya’yı da almak istedi. Buna neden Yarımada Seferleri dendiğini açıklayalım; işte burası, biraz coğrafya gerekiyor tabi, bu daireyle gösterdiğim yer İber yarımadası. Buna İber Yarımadası Seferleri de denebilir, çünkü bu yarımada da olan her şey İspanya ve Portekiz’de olmuş oluyor. Iber Yarımadası. Iber Yarımadası. Tamam onu da yazdım. Şimdi, biraz geri gidip 1808’e dönelim, İspanya’da bir ayaklanma vardı ve bu ayaklanma Fransa’yı geri püskürtmeyi başarmıştı. Aynı zamanda Potekiz’de de 1808 yılının yaz ayı sonlarında ya da sonbaharda bir halk ayaklanması da çıktı, Böylece İngilizler heyecanlandı. Bunu Napolyon’u Portekiz’den çıkarmak için bir şans olarak gördüler. İşte burada gördüğünüz adam Sir Arthur Wellesley. Gelecekteki Wellington Dükü. O, Napolyon’un İspanya’dan tamamen çıkartılmasından sorumlu olacak kişiydi, ya da en azından Madrid’ten. O, İngilizler ve Portekizliler’le birlikte, Fransızlar’ı 1808’in Ağustos ayında püskürtmeyi başardı. Şimdi bunları buradaki pek de düzgün olmayan zaman çizelgeme not düşeyim. Aralık’ta Napolyon geri dönüyor. Bundan hemen önce Ağustos’ta Portekiz’den çıkarılıyor. Tabi bu da Napolyon’un tekrar “Şu işe bak. vay be arkadaş İber Yarımadası’nda işler iyi gitmiyor. İşleri kendim ele almalıyım.” demesi için yine bir bahane oluyor. Bu olayların çok büyük global yankıları oldu. Tamam, İber Yarımadası’na bakıyoruz. İspanya Fransızlar ve gerillalar arasında gidip geliyor. Portekiz’deki durum da, kral tahttan indirildi ama İngilizler yardım edince tahtı geri aldı. Falan filan ama, tahmin edersiniz ki bu uluslar, çok değişken bir haldeler. Ve tabi, İspanya kralı, sadece İspanya kralı değildi, İspanyol İmparatorluğu’nun da kralıydı. Ve İspanyol İmparatorluğu’nun esas kara topluluğu Amerika’daydı. İşte tam burada. Burası o zamanlar İspanyol İmparatorluğu’ydu. 400 yıllık bir İspanyol İmparatorluğu. Colomb’un 1492’de okyanusa açılmasıyla başlamıştı. Ve burada büyük bir İspanyol İmparatorluğu kuruldu. Napolyon’un İspanya’yı işgal etmesinin ve burada uzun çatışmalara girmesinin en önemli yan etkilerinden biri, bu kolonilerin kendi bağımsızlıkları için harekete geçmesini kolaylaştırmasıydı. Bu konuda bir videoyu ilerde hazırlayacağız. Ama bu onların bağımsızlıklarına kavuşmalarını sağladı. Belli ki, eğer imparatorluk sallantıdaysa bu adamlar da “biz neden artık bunları dinleyelim ki. Orada kimin başta olduğunu bile bilmiyoruz” diyebiliyorlardı. Aynı zamanda, Portekiz’de de aynı şeyler oluyordu. Brezilya’nın bağımsızlığı bu dönemden biraz sonra geldi, ama Napolyon’un işgali Portekiz’de büyük bir kargaşanın başlangıcını ateşledi. Bu da sonuç olarak Brezilya’nın bağımsızlığına yol açan nedenlerden biriydi. Ama buna daha bir 10-15 yıl var. Yine de tahmin edersiniz ki bu tür hareketlerin pek çoğunun nedeni geçmişe dayanır. Şimdi, bu dönemde meydana çıkan bir başka ilginç noktadan söz edeceğim Aslında, size daha Beşinci Koalisyon’da ne olduğunu anlatmadım. Avusturya’nın savaş ilan ettiğini söyledim. İngiltere zaten savaştaydı. Beşinci Koalisyon bundan oluşuyordu. Napolyon İspanya’yı terk etmek zorunda kaldı. Bu da belki Fransa’nın İspanya’yı elinde tutmasını daha zor hale getirmişti. Fransa’nın yavaş yavaş kan kaybetmesinin nedeni de buydu. Ama Napolyon Avusturya’nın çaresine baktı. Sonunda onlardan az bir miktar daha toprak alabildi. Aslında Galiçya, Avusturya’nın bu bölgesi, Fransa’nın uydu devleti olan Varşova Dükalığı’na verilmişti. Daha sonra Avusturya, yine; “Napolyon, biz dostuz. Bize ne dersen bizler onu yapacağız.” Demek durumunda kaldı. Toprak açısından düşünürseniz, Napolyon’un imparatorluğu bu dönemde epey genişti. Buna İspanya’yı da dahil edebilirsiniz. İspanya’yı elinde tutabilmek için çok fazla kaynak harcamak zorunda kalmasına rağmen. Sonra, sırada Avusturya vardı. En azından o hala elindeydi. Biliyorsunuz, Prusya bundan pek de mutlu değildi. Ama bütün bu bölge, Polonya’nın batı yarısı Fransız kontrolü altındaydı. Almanya -Ren Konfederasyonu-, artık Almanya oldu. İtalya’nın büyük bir kısmı, İtalya krallığı oldu. Yani ikisinin birliği tamamlandı. Bu da Fransızlar’ın uydu devletiydi. Ama Napolyon, elbette, herkesin Kıtasal Sistem’e katılmasını istiyordu. Bu, gerçekten İngiltere’ye engel olmanın tek yoluydu. Diğer taraftan Papalık devleti de Kıtasal Sistem’e katılmıyordu. Bu nedenle onları ikna etmek üzere bir kaç kişi gönderdi. Kabul edilmeyince de Papalık Devletine’de savaş açtılar. Yani, Fransız birlikleri Papalık Devleti’ni işgal ettiler. Bu hala 1808’de oluyor arkadaşlar. Aslında bu 1808’in başları, sadece farklı bir cephede. Yani Şubat’ta, Aslında bu Madrid’i işgal etmelerinden bile önce. 1808 Şubat’ında Fransız birliklerinin Papalık Devleti’ni işgal ettikten sonra Fransız’ların uydu devleti olan İtalya krallığı’na veriyorlar. Papalık devletine vermesiyle sonuçlanıyor. Yani bir nevi Fransa’nın topraklarına katıyorlar. Daha sonra Beşinci Koalisyon’la işi bitince Napolyon, kendini o kadar iyi hissediyor ki, Papalık Devleti’ni resmen topraklarına katıyor. Şimdi 1809’a geldik. 1809’da, resmi olarak Papalık Devleti Fransız İmparatorluğu’na katıldı. Tahmin edeceğiniz gibi Papa bundan çok mutlu değildi. Bu, o zamanki Papa, VII. Pius. Bundan hiç de memnun değildi. Bu nedenle Napolyon’u aforoz ediyor. Aforoz hakkında başka bir video yapacağım. Bu, Katolik Kilisesi’nin yetkisi dahilinde birine yapabileceğiniz en kötü şey. Artık kilisenin bir parçası olmuyorsunuz ve eğer Papa’nın bu işle ilgisi varsa büyük ihtimalle cehenneme gideceksiniz anlamına geliyordu. Bu nedenle, Napolyon bu durumdan hiç memnun olmamıştı. Napolyon Papa’ya bazı yetkililerini bir kez daha bu konu hakkında konuşmaları için gönderdi. Onlar da, “Ah dostum , Neden Napolyon’u aforoz etmek istiyorsun. Neden uslu uslu işinize bakmıyorsunuz?” diyor Papa yine ikna olmuyor ve o zaman ne yapıyorlar, Papa’yı kaçırıyorlar. Işte burada olaylar ilginç bir hal alıyor. Napolyon bu tür hareketlerden çekinmiyor. Böylece 1809’da Fransız yetkililer Papa’yı kaçırıyor. Ancak Papa’nın kaçırılma emrini Napolyon’un verdiği çok açık ve belli değil. Ama bir kez kaçırılınca, Papa’yı Fransa’da saga sola sürüklemeye başladılar, artık kimin onunla konuşması gerekiyorsa. Oraya götürüyorlar Ya da eğer bir yerde İngilizler’in onu serbest bırakacağından korkuyorlarsa, hemen başka bir yere gönderiyorlardı. Ama dediğim gibi, bunun Napolyon’un emriyle yapıldığı belli değil. Ancak hiç bir zaman serbest bırakılmasını da söylemedi. Yani bazı açılardan bunun Napolyon’un onayıyla yapıldığını söyleyebilirsiniz. Böylece kargaşa daha da büyüyor, çünkü Napolyon Papa’yla uğraşıyor. Diğer taraftan İspanya’da kan kaybetmeye devam ediyor. Bu da tam olarak 1812’de, Sir Arthur Wellesley Madrid’i sonunda geri aldığında bitiyor. Ama tüm bu dönem boyunca tahmin edersiniz ki bu durum Fransız İmparatorluğu’nun kaynaklarını gerçekten tüketiyor.