Ana içerik
11. Sınıf Biyoloji
Konu: 11. Sınıf Biyoloji > Ünite 1
Ders 5: Solunum Sistemi- Solunum
- Akciğerler ile Tanışın
- İnsanlar ve Bitkiler
- Bronş Ağacı
- Nefes alma ve Nefes Verme
- Akciğer Hacmi Nasıl Değişir?
- Akciğerlerde Termoregülasyon
- Akciğerler ve Solunum Sistemi (Pulmoner Sistem)
- Alveoler Gaz Denklemi - 1.Bölüm
- Alveoler Gaz Denklemi - 2.Bölüm
- Henry Yasası
- O2 ve CO2 çözünürlüğü
- Graham Difüzyon Yasası
- Fick Difüzyon Yasası
- Çeşitli Akciğer Hastalıkları
- Solunum Bozuklukları
- Kronik Bronşit Nedir?
- Astım
- Astım Teşhisi
- Astım İçin Uzun Dönem Tedaviler
- Astım Patofizyolojisi
- Asbestoz, Silikoz, Hasta Bina Sendromu
- Mesleki Astım ve Mezotelyoma
- Akciğer Kanseri Nedir?
- Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu (ÜSYE) Nedir?
- Alerjik Rinit Nedir?
- Sinüzit Nedir?
- Faranjit
- Solunuma Bağlı Uyku Bozuklukları
© 2023 Khan AcademyKullanım ŞartlarıGizlilik PolitikasıÇerez Politikası
Çeşitli Akciğer Hastalıkları
Akciğer hastalıklarının nasıl sınıflandırıldıklarını öğrenin: obstrüktif, restriktif, ventilasyon ve perfüzyon. Astım, amfizem ve zatürre gibi yaygın hastalıklar hakkında bilgi edinin. Orijinal video Amy Fan tarafından hazırlanmıştır.
Tartışmaya katılmak ister misiniz?
Henüz gönderi yok.
Video açıklaması
Genel olarak akciğerlerimizin görevi, vücudumuzda
kullanılmış olan oksijensiz kanı almak. Maviyle gösteriyorum. Akciğer bu kanı alıp oksijenle doldurur,
yani kan oksijen katılmış bir halde kırmızı olur. Oksijensiz kan daha koyu olur o yüzden
mavi ve kırmızı gibi iki farklı renkle temsil edilir. Daha sonra kalp bu kanı alır ve vücuda
pompalar. Kısaca akciğerlerin yaptığı şey bu. Bunu yapmak için de atmosferden oksijen alır,
kandaki karbondioksitleri de dışarı üfler. Bu karşılıklı değişim aslında her nefes
alışınızda gerçekleşir. Peki akciğerler bunu nasıl yapıyor? İsterseniz öncelikle akciğerin yapısından
bahsedelim. Akciğer ters çevrilmiş bir ağaca benziyor. Tüm bu dallar gitgide küçülüyor ve son
dallar görünüyor. Tabi burada 20 - 30 katman var, hepsini çizemem,
ama genel olarak mantığı anladınız: Dallar her yere uzanıyor. Ve en sonunda alveollere ulaşıyoruz. Alveol aslında hava kesesi. Büyüterek çizeyim. Biraz ampule benziyor, duvarları çok ince. Ve duvarlarına neredeyse değecek biçimde
kan akışı gerçekleşiyor. Yani kanımızdaki maddeler akciğerlere gidip
geliyor. Bu çizgiyi şu anda mavi çiziyorum çünkü
ilk başta oksijen yok. Temiz hava kan akışı ile alveoller arasında
gidip gelirken kanın rengi son aşamada kırmızıya döner
çünkü oksijen vardır. Nefes aldığınızı düşünün. Oksijen içeri giriyor ve kan akışına karışıyor. Nefes verirken karbondioksit tam tersi yönden
çıkıyor. Bu karşılıklı değişimin sebebi fizikteki
hava basıncı kaybı. Yani burada kan akışına kıyasla daha fazla
oksijen varsa oksijen buradan çıkıp kan akışına karışmak
isteyecektir. Ve kanda daha fazla karbondioksit varsa daha
az olan yere yani hava kesesine gitmek isteyecektir. Yani bu sistem sayesinde istediğimizi alıp
istemediğimizi atıyoruz. Şimdiye kadar size akciğerlerin kısa bir
kuşbakışı görüntüsünü verdim. Bu sistemde çok fazla sorun oluşabilir. Ama bence konuyu iyi anlamak için her oyuncuyu yani işlerin yanlış gidebileceği her bir alanı
ayrıca incelemeliyiz. Akciğer problemlerini kategorilere ayıralım. İlk sorun oksijenin içeri girememesi. Bunun doğal sonucu olarak da karbondioksitin
dışarı çıkamaması. Ona da ikinci sorun diyelim. Akciğerlerin daha da içine girersek alveollerde
olabilecek başka bir sorun karşılıklı değişim
aşamasında olabilir. Yani kan akışıyla hava kesesi arasında
bir şeyler ters gidebilir. 3 numaralı sorun da bunla ilgili. Son olarak, kan akışında sorun varsa kan
akciğerlere giremez ve dışarı çıkamaz, bu da 4. sorun olsun. Evet, akciğer hastalıklarının en temel
dört tanesi bunlar. Şimdi tek tek bunları inceleyelim. 1. ve 2.
sorunları aslında beraber düşünüyoruz. Yani sınırlayıcı ve engelleyici. Sınırlayıcıyla başlayalım. Burada nefes alırken havaya yer açmak için
genişlemesi gereken akciğerlerimiz düzgün genişleyemiyor. Yani bu sorun sınırlayıcı nefes alma sorunu. Nefes almanın da en temel sebebi oksijen
olduğundan sınırlayıcı hastalıklarda oksijen eksikliği
vardır. Peki bu durumda ne olur? Çeşitli sebeplerle akciğerler katılaşır
ve tıpkı kağıt hamuruna batırılmış balon gibi şişmesi
zorlaşır. Şu anda gördüğümüz şişmiş hâliyle
bir akciğerse bu da sınırlayıcı hastalık sebebiyle
bir çok ölü alan yaratan ve daha küçük gözüken akciğer. Bu boşluklarda oksijen olabilirdi ama
şu an kullanılmaz durumdalar. Tüm sistem nasıl da etkisiz hâle geldi,
değil mi? Kısacası buradaki sorun akciğerlerin genişleyememesi. Bir kaç örnek verelim. Yara dokularının çok fazla sayıda üretilmesi
anlamına gelen fibröz. Eğer akciğerler kronik bir rahatsızlıktan
zarar görmüşse veya genetik faktörler sebebiyle doku sertleşir. Tıpkı elinizdeki yara gibi, aynısının
akciğerde olduğunu düşünün. Dolayısıyla akciğer genişleyemiyor. Göğüs duvarını etkileyen etkenler de
vardır. Mesela göğüsün genişlemesini zorlaştıran
kas hastalıkları varsa akciğerlerin de hareket alanını kısıtlar. Veya akciğerlerin kendi dokusunda biriken
şeyler olabilir. Mesela akciğerlerdeki protein molekülleri
amiloidozlar. Bunlar sebebiyle akciğerin genişlemesi zorlaşır. Evet, oksijenin içeri girmesini engelleyen
sınırlayıcı hastalıklara örnekler verdik. Bu durumun bir o kadar da kötü olan tersi
var: Engelleyici hastalıklar. Sınırlayıcı hastalık demek havanın içeri
girememesi demekti. Bunun tam tersi havanın dışarı çıkamaması
olacak. Yani engelleyici hastalıklarda sorun nefes
vermeyle ilgili. Akciğerler nefes verdikten sonra normal boyutuna
döneceğine çizdiğim gibi genişlemiş biçimde kalmaya
devam ediyor. Dalları da çizelim. Engelleyici hastalıkların birçok sebebi
var. Bazen mukus tıkacı oluyor ve hava dışarı
çıkamıyor. Veya duvarların elastik özelliği gittiğinden
bu hava yolları çöküyor. Yani hava içerde kalıyor. Tüm bu fazla havanın içeride kaldığını
düşünün. Nefes veremeseniz ne kadar rahatsız olurdunuz,
değil mi? Evet, engelleyici hastalık deyince geniş,
fazla şişmiş akciğerleri kastediyoruz. Örneklere gelecek olursak mesela iki farklı
hastalık grubu içeren KOAH. Birincisi amfizem, yani akciğerlerin elastikiyetlerini
kaybetmesi. Diğeri de kronik bronşit, yani çokça mukus
üreten ve iritasyona sebep olan durum. Bu ikisinin sonucunda fazlaca şişmiş akciğerler
oluyor. Birçok insanın muzdarip olduğu ve bizim
de daha çok bildiğimiz başka bir hastalık ise astım, yani hava
yollarının kasılıp kalması ve havanın dışarı çıkmasını engellemesi. Evet, sınırlayıcı ve engelleyici hastalıkları
işledik. Çok fazla detaya girmeden sınırlayıcı
hastalıkları oksijenin içeri girmesini engelleyen,
kısıtlayıcı hastalıkları da karbondioksitin dışarı çıkmasını engelleyen hastalıklar olarak düşünebilirsiniz. Alveollere tekrar yakınlaşalım ve akciğer
hastalığına sebep olan şeyleri anlamaya çalışalım. Şimdi üç numaralı hastalığa gelelim. Karşılıklı değişimle ilgili bir sorun
olduğunu söylemiştik. Hava kesesini tekrar çiziyorum. Yani hava buraya kadar girebilmiş ve kan
akışıyla temas hâline geçebilir. Bu aşamayı ters yüz edecek bir şey olabilir. Diyelim ki bu kese bir sıvıyla dolu olsun. Bu durumda oksijene ne olur? Oksijen buradan giriyor, kana ulaşmak istiyor. O da ne? Takıldı kaldı. Sizin de bildiğiniz gibi havanın sıvı
içinde dağılması boşlukta dağılmasından daha zordur. Tüm bunlar olurken karbondioksit de dışarı
çıkmaya çalışıyor ama o da sıvıya takılıp kalıyor. Gördüğünüz gibi karşılıklı değişim
işlemi doğru düzgün gerçekleşemiyor. Daha az oksijen içeri giriyor ve daha az
karbondioksit dışarı çıkıyor. Şu mavinin devamını çizelim. Kırmızıya dönmesi gerekirken dışarı
çıkmaya yakın hafif bir kırmızı rengi oluyor. Yani kanınızda daha az oksijen ve sağlıklı
bir akciğerde olması gerekenden daha fazla karbondioksit
var. Peki bu sıvıya sebep olan şey ne? Çok yaygın olan bir şey zatürre adı verilen
bir iltihap. Akciğerlerimiz düzgün çalışmadığında
çokça salgılama olur ve mukus salgılanır. Yani zatürre sebebiyle bu sıvı oluşuyor. Bir de ödem var. Aslında ödem, olmaması gereken yerde sıvı
olması anlamına gelen genel bir terim. Diyelim kalbimiz iyi çalışmıyor ve kan
depolanıyor. O zaman kan ait olmadığı yere yani hava
kesesine doğru akar. Böylelikle ıslak, etkisiz bir akciğer oluşur. Genelde akciğerler en iyi kuruyken çalışır
çünkü hava değişimi söz konusudur. Buna isim vermeyi unutmuşum: havalandırma
diyelim. Havalandırma derken karbondioksitin çıkışından
bahsediyoruz. Bu kelimeyi bir gazı diğeriyle değiştirme
aşamasını anlatmak için kullanıyorum. Ki burada pek de iyi bir değişim yok görüyorsunuz. Islak ve kuru akciğer demişken 4. noktamıza gelelim. Buna da perfüzyonla ilgili sorun diyelim. Biraz komik aslında, akciğerlerin çok kuru
olduğunu belli ediyor. Perfüzyon, kanın gitmesi gereken yere gidebilmesini
ifade eder. Alveolümüzü tekrar çizelim. Kan akışı normal seyrinde gelirken o da
ne! Pıhtılaşma. Kan bazen sıkışabilecek kadar küçük
bir yere ulaştığında pıhtılaşır ve o noktadan
kan akışını engeller. Yani bu yolun devamında kan yok. Kan akışının bundan sonraki dalları da
yok. Bu senaryoda görüldüğü gibi içeride
ne kadar oksijen olursa olsun oksijenin karışacağı
bir kan akışı yok. Yani yeteri kadar perfüzyon olmaması ciddi
bir sorun ve bu soruna akciğer veya pulmoner emboli
diyoruz. Emboli derken de kan pıhtılaşmasını kastediyoruz. Pıhtı akciğerlere ulaşırsa buna akciğer
embolisi diyoruz. Bu hastalığın şiddeti kan akışının
nerde kesildiğiyle bağlantılı. Şimdi şuraya geri dönüyorum ve dallardaki kan
damarlarını çiziyorum. Eğer emboli ana daldaki şu noktaya kadar
çıkmış ve akciğerin bir kısmını tamamen kapamışsa sorun çok büyük demektir, ölüme kadar gidebilir. Veya şuradaki gibi küçük bir daldaysa
yine rahatsızlık verici bir durumdur ve akciğerinizin
bir kısmını kaybedersiniz fakat diğerine kıyasla
çok büyük bir sorun değildir. Ama tabi akciğerlerinizin normal çalışması
için sistem bazı şeyleri feda edecek. Ne kadar oksijenin girdiği gibi. Evet, akciğer hastalığında sebep olan
etkenlerin ne olduğunu anlamamıza yarayan dört genel
akciğer hastalığı türünü incelemiş olduk.