Ana içerik
Konu: MCAT > Ünite 8
Ders 5: Kişilik Teorileri- Durumsallık Yaklaşımı
- Psikoanalitik Teori
- Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi
- İnsancıl Kuram
- Biyolojik Kuram
- Davranışçı Kuram
- Özellik Kuramı
- Gözlemleyerek Öğrenme: Bobo Bebek Deneyi ve Sosyal Bilişsel Kuram
- Savunma Mekanizmaları
- Freud: Ölüm İçgüdüsü, Gerçeklik İlkesi ve Haz İlkesi
© 2024 Khan AcademyKullanım ŞartlarıGizlilik PolitikasıÇerez Politikası
Psikoanalitik Teori
Sigmund Freud'un Kişiliğin Psikoanalitik Teorisi'ni ve kişiliğimize katkıda bulunan beynimizin değişik yapılarını öğrenin. Shreena Desai anlatıyor. . Orijinal video Shreena Desai tarafından hazırlanmıştır.
Tartışmaya katılmak ister misiniz?
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.
Video açıklaması
Şimdi, kişilik kuramlarımızdan ilki olan
psikoanalitik kurama bir giriş yapalım. Psikoloji dünyasında çok ünlü bir isim
vardır. Mutlaka duymuşsunuzdur: Sigmund Freud.
Yazayım. Çünkü bu kuramın mimarı olması açısından
çok önemli bir isimdir Freud. Sigmund Freud. Bu arada garip ama gerçek bir bilgi vereyim:
Freud aslında psikolog değil, hekimdi. Nörologdu. 1885’te, hipnoz üzerine araştırmalar
yapmak için bir meslektaşıyla birlikte Paris’e gitti. Ve Paris’te geçirdiği yıllarda, tıbbi
psikopatolojiye yöneldi. Freud çalışmalarına başladığında,
bugün bildiğimiz anlamıyla psikiyatri, daha doğmamıştı. Evet. Bugünlük tarih dersimiz burada bitmiştir. Şimdi, başa dönüp psikoanalitik kuramdan
bahsetmeye başlayalım. Psikanalitik kuram der ki, çocukluk deneyimlerimiz
ve bilinçdışı arzularımız, davranışlarımızı etkiler. Bu kuramın anahtar kelimesi işte bu: bilinçdışı. Kişiliklerimizin altında, bazen farkında
bile olmadığımız hatıra, inanç, istek, dürtü ve içgüdüler yatıyor. İşte bu farkında olmadığımız şeyler,
bilinçdışımızı oluşturuyor. Freud’un içgüdü kuramının ardında
yatan bir diğer itici güçse, libido kavramıdır. Bu kelimeyi daha önce başka bir bağlamda
duymuş olabilirsiniz. Ama bizi bu kuramdaki anlamı ilgilendiriyor. Libido, akıl mekanizmalarının çalışmasını
sağlayan doğal enerji kaynağıdır. Ve bu libidinal enerji, psikoseksüel gelişimin
belli bir evresinde takılıp kalırsa... İşte bir anahtar kelime daha... Yani psikoseksüel gelişim evrelerinden birinde
böyle bir saplantı söz konusu olursa, etkisi ömür boyu süren çatışmalar ortaya çıkabilir. Yani bu kurama göre, bir yetişkinin kişiliğini,
belli evrelerdeki saplantıları belirler. Örneğin oral dönem saplantılı biri – ki
oral dönem psikoseksüel gelişimin ilk evresidir – oral kişilik özellikleri sergileyebilir. Mesela büyüdüğünde çok konuşkan olabilir
veya sigara alışkanlığı edinebilir. Freud, zihinsel yapıları üçe ayırıyor. Bu şekli bir buzdağı gibi düşünebiliriz. Önce tüm buzdağını iki bölüm halinde
inceleyelim. Buzdağının görünen, yani suyun üstünde
kalan bu bölümü, zihnimizin bilinç kısmıdır. Farkında olduğumuz her şey burada gerçekleşir. Evet, üst kısım bilinç olduğuna göre
bilin bakalım bu alt kısım ne? Evet, evet, evet “Bilinçdışı” dediğinizi duyar gibi
oluyorum. Doğru. Buna bilinçaltı da dendiğini duymuşsunuzdur. Burası bilinçdışı zihin. Peki bir şeyi fark ettiniz mi? Bilinçdışı, bilinçten çok daha büyük. Hani “bu daha buzdağının görünen kısmı,”
deriz ya, aynen öyle. Zihnimizin büyük bölümü yüzeyin altındadır
aslında. Evet, artık zihnimizi oluşturan yapının
ilk kısmına geçebiliriz. Yani id’e... Gördüğünüz gibi id’in yeri burası. Zihnimizin büyük kısmını oluşturan bilinçdışında
yer alıyor. Yani yüzeyin altında. İd, doğumdan hemen sonra gelişir ve derhal
tatmin edilmeyi bekler. Geldik yapının ikinci kısmına, yani egoya. Ego burada yer alır. Yani hem bilinçli, hem de bilinçdışı
zihnimizin bir parçasıdır. Neden öyle olduğunu birazdan göreceğiz. Egomuz, algı, düşünce ve yargılarımızda
rol oynar ve anlık tatmin bekleyen idin aksine uzun süreli bir tatmin beklentisindedir. Üçüncü kısımsa burada yer alıyor. Sığdırmaya çalışacağım. Üçüncü kısım, süperegodur. Süperego, dört yaş civarında gelişir. Ve ahlaki pusulamız, yani vicdanımızdır. Şimdi, bahsettiğimiz psikoseksüel evrelere
geri dönelim. Buradaki libidinal dürtülerimiz tatmin edilmek
ister. Bu dürtülerin aşırı tatmin edilmesi,
kısmen tatmin edilmesi veya hiç tatmin edilmemesi durumunda, belli bir psikoseksüel evrede
saplantı oluşur. Bunun sonucunda da çatışma veya kaygıyla
karşı karşıya kalırız. “Çatışma”dan kastım silahlı çatışma,
savaş filan değil tabii. Zihnimizdeki bu üç yapı arasındaki bir
çatışmadan söz ediyorum. yani id, ego ve süperego arasındaki bir çatışmadan. Çünkü üçü de, istekleri konusunda sürekli
bir rekabet halinde. Çatışma buradan doğuyor. Şöyle düşünün... Mesela bu biz olalım. Böyle. Devamını çizmiyorum ama herhalde anlaşılıyor. Bayağı geniş omuzlu olmuş. Belli ki çok ağırlık çalışmış. Olsun, işimizi görsün de... Evet, şimdi şöyle düşünün: bir omzumuzda idimiz
oturuyor. Çatışmadaki yüz ifademizi de çizeyim. Bir omzumuzda da id oturuyor ve çok, çok mutsuz. Çünkü hemen tatmin edilmeyi bekliyor, ama
bir türlü tatmin edilmiyor. İdin hemen tatmin beklediğini söylemiştik. Bir omzumuzda da süperego duruyor. Ahlak timsali olarak dimdik ayakta. İd’e, neyin ahlaki olduğu konusunda vaazlar
veriyor. Peki bu sırada ego napar? Onun konumu ne? Ego diğer ikisinin tam ortasında yer alıyor. Çünkü id, sadece ve sadece tatmin peşinde. Süperegoyla atışıp duruyorlar. Ego, bir yandan id’i tatmin etmeye çalışırken
bir yandan da süperegonun beklentilerini gözetir. Ne demiştik? Süperego, ahlak denetçisidir. Toplumun değerlerini temsil eder. Daha önce söyledim diye hatırlıyorum:
ego, hem bilinçli hem de bilinçdışı zihnin bir parçasıdır. Dolayısıyla id’in bilinçdışı arzularıyla
süperegonun ahlaki talepleri arasında bir aracılık görevi üstlenmiştir. “Freud sürçmesi” diye bir şey duydunuz
mu? Bu zihinsel çatışmaya canlı bir örnektir. Mesela dersleri konusunda endişeli bir öğrenci
doktora gidiyor ve diyor ki, “Doktor Hanım, edebiyat olmam şart mı?” Halbuki aslında “Ameliyat olmam şart mı,”
demek istiyor. İşte, tüm bu anlattığım işleyişin
– ego, süperego ve idin – psikoseksüel gelişim sırasında çatışmalara bağlı
olarak bir yerde takılıp kalması, psikoanalitik kuramın bir parçası. Ve bu süreç, tüm bireylerde kişilik gelişiminin
bir bölümünü oluşturuyor. Fakat özellikle belli bir psikoseksüel evrede
tatmine dair bir sıkıntı varsa, bu bir sorun haline geliyor.