If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Etnosentrizm, Kültürel Görelilik, İç ve Dış Grup Kavramları

Orijinal video Arshya Vahabzadeh tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

Düşünün, bir arkadaşınızın evine ziyarete gidiyorsunuz, o da size kalkıp bir tabak dolusu kızartılmış böcek ikram ediyor. Tepkiniz ne olurdu? Kızarmış böcek yemeye alışkın olup olmadığınıza göre değişirdi, öyle değil mi? Yani sizin kültürünüzde böyle bir yemek var mı yok mu, bütün mesele bu. Eğer yoksa, gelin nasıl tepkiler verebilirmişiz görelim. Verebileceğimiz tepkilerden biri: "Aman Tanrım! Bu ne iğrenç şey böyle! Götür gözüm görmesin!" Evet, bu tepkiyle ait olduğumuz kültürden bakarak arkadaşımızın ait olduğu kültürü yargılamış olduk. Peki başka nasıl bir yaklaşım sergileyebilirdik? Belki şöyle: “Olabilir, demek ki o da bunu seviyor”... “Onun neden bunu sevdiğini anlayabilirim. Ben yemem ama o istiyorsa onun tercihi.” Peki böyle deyince ne değişti? Aslında arkadaşımızın ait olduğu kültürü yine yargıladık, fakat farklı bir bakış açısıyla yargıladık. Mevcut durumu bu defa o kültürün içinden bakarak değerlendirdik ve bir hükme vardık. Olası farklı tepkiler ya da yaklaşımlar bu şekilde. Bu yayı boşuna çizmedim buraya; zîrâ bu kızarmış böceklere bakışımız öyle ya da böyle edindiğimiz kültürel perspektife tâbî. Ve bu iki farklı perspektifi karşılayan birer terim var. Örneğin başka birinin mensubu olduğu kültürü kendi kültürünüzün değer yargılarıyla yargılayıp bir tabak dolusu kızarmış böcek için "bu ne böyle ya, iğrenç!" diyorsanız... ...ya da konu ne olursa olsun yiyecek, din, siyaset, gelenekler, ritüeller... hiç fark etmez "şu doğrudur, şu yanlıştır" gibi hükümlere varıyorsanız gayet "etnosentrik" davranıyorsunuz demektir. Etnosentrik davranarak, aslında ait olduğumuz kültürü diğer kültürlerden üstün tutmuş oluyoruz. Oysa diğer bir kültüre ait herhangi bir unsura, Lineyeme içme vesaire, o kültürün kendi perspektifinden bakmaya başladığımızda “kültürel göreliliğe” yönelmiş oluyoruz. Kültürel görelilikte öyle keskin ayrımlar, mutlak doğrular ya da yanlışlar yok. "Sonuçta kültürlerimiz farklı, her kültürün kendine göre doğruları var" diyoruz. Yani bir sürü farklı kültür ve o kültürlerin kendi doğru anlayışları var. Ne var ki söz konusu insan hakları ve onuruna aykırı eylemler ya da davranışlar olduğunda kültürel görelilik de bir bakıma anlamını yitiriyor. Bu gerçeği de göz önünde bulundurmamız gerek. Şimdi, yine şu kızarmış böceklerden yola çıkarak "grup" kavramıyla ilgili bir iki şey anlatayım. "Grup" denen şeyin nasıl oluştuğuna, gruplaşmaların nasıl ortaya çıktığına değinmeden olmaz. İlkokulda gördüğümüz kümeler gibi... Bu iki daireden birinde, ya da ilk kümemizde böceği sadece bir haşere olarak gören bireyler olsun. Onlara göre böcek, yenebilen bir şey değil. Bu minik noktalar da grubu oluşturan bireyler. Diğer grup da böceği bir besin kaynağı olarak gören, akşam yemeğinde böcek yiyen bireylerden oluşsun. Evet, onları da diğer dairenin içine çizelim. Aslında bu iki grubun varlığı, herhangi bir konuda buluşulan ortak bir noktaya, paylaşılan ortak bir hissiyata bağlı. Şu durumda söz konusu, bir tabak kızartılmış böcek olabileceği gibi, siyâsî ya da mânevî konular da olabilir; hiç fark etmez, sonuçta ortada müşterek bir şeyler vardır. Bence bu gruplara birer isim verme vakti geldi. Diyelim ki biz bu gruptayız... O hâlde bu grubun adı "biz" olabilir... Kızarmış böcek ziyafeti çeken diğer gruba da "onlar" diyelim. Ya da işi biraz daha resmiyete dökelim... Ve ilk gruba "biz" yerine "iç grup" diyelim İçinde bulunduğumuz ve diğer üyeleriyle aynı hissiyatı paylaştığımız grup. Şu hâlde "onlar"a da "dış grup" desek yeridir. İç grubu oluşturan bireyler kendi aralarında gayet sıkıfıkıyken, diğer yani dış grubun üyeleriyle çok daha zayıf bir etkileşim halindedirler. Ama buradaki asıl mesele iç gruptaki bireylerin sadece daha güçlü bir etkileşim hâlinde olmaları değil, etkileşimin aynı zamanda etkileyici olabilmesi. Tabii, gruplar kendi içlerinde tuhaf davranışlar da sergileyebiliyor. Bu tuhaflıklardan biri "iç grup kayırmacılığı" denen şey. Aslında "grup içi kayırmacılık" daha doğru bir ifade olsa da literatüre bu şekilde geçmiş. "Peki nedir bu iç grup kayırmacılığı?" diyecek olursanız, şöyle anlatayım... İç grup kayırmacılığında içinde bulunduğumuz, aynı hissiyatı paylaştığımız grubun üyelerine karşı olumlu bir önyargı sergileriz. Diğer bir deyişle, sırf aynı gruba mensubuz diye birbirimizi koruyup kollarız. İç gruptaki diğer bireylere karşı son derece dostâne tavırlar sergileriz. Peki ya "onlar" dediğimiz dış gruba karşı nasıl tavır takınırız? Aslında tam olarak nötr, yani tarafsız bir tutum benimseriz. Koruyucu ve kollayıcı yaklaşımımız onları kapsamaz. Yardımcı olmak için durduk yere rahatımızı bozmayız. Tabii bu, kaba saba, nezaketsiz davranmıyoruz ya da kötü insanlar değiliz. Sadece birbirimize karşı sergilediğimiz o kollayıcı yaklaşımı onlardan esirgiyoruzdur. Ne var ki grup davranışlarının bu kadar mâsumâne olmadığı durumlara da rastlanıyor. Tıpkı "dış grubu küçümseme" denen şeyde oluğu gibi. Dış grubu küçümseme olgusunda da yine grup içindeki bireylerle tam bir can ciğer kuzu sarması durumunda oluyoruz. Ama iş diğer grubun üyeleriyle olan hukukumuza geldiğinde o dostâne tutumdan eser kalmıyor. Dostluğun yerini ayrımcılık ve hattâ kimi zaman düşmanca tavırlar alıyor. Dış grubu kendi grubumuzun başarısını tehdit eden ya da ortak amaçlarına engel teşkil eden bir unsur olarak görmeye başladığımızda genellikle bu yola başvuruyoruz. Son olarak "grup kutuplaşması" denen şeye de değinip konuyu kapatayım. Diyelim ki bir konuda savunduğunuz bir fikir ya da ortaya koyduğunuz bir tavır var. Sizin gibi düşünen insanlarla bir araya gelip etkileşime girdiğinizde grup olarak savunduğunuz fikir ya da sergilediğiniz tutum çok daha abartılı hâle geliyor, yani aşırılaşıyor. İşte bu fenomene sosyolojide "grup kutuplaşması" deniyor. Aslında bu durumu, aynı doğrultudaki kişisel kanaatlerin grup etkisiyle coşması ve öngörülemeyen bir aşırılığa evrilmesi şeklinde de açıklayabiliriz. Bu da çok daha abartılı kararlar, tutumlar ya da eylemler demek. Grup kutuplaşması aynı zamanda buraya yazıp çizdiğim tüm bu süreçleri ve bakış açılarını şahlandıran, onları körükleyen bir unsur. Örneğin, böcekleri sadece birer haşere olarak gören grup ortak bir kararla böceklere karşı savaş ilan edebilir ve bütün bir mahalleyi haşere ilacına boğabilir.