If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Irk, Etnik Yapı, Güç, Sosyal Sınıf ve Prestije Bağlı Önyargı ve Ayrımcılık

Orijinal video Brooke Miller tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

Genelde önyargı ve ayrımcılıktan bahsederken farklı ırk ve etnik grupları düşünüyoruz. Irk grubu derken toplumsal olarak önemli görülen bir sebepten, mesela fiziksel özelliklerden dolayı diğerlerinden ayrılmış bir grubu kastediyorum. Bence bu son kısım çok önemli, çünkü toplum olarak bazı fiziksel özelliklerin diğerlerine göre daha anlamlı olduğunu düşünüyor gibi davranıyoruz. Mesela deri rengi. İnsanların deri rengine bakarak yargılamalar yapıyoruz. Kalıp yargılar yani stereotipler üretiyoruz. Fakat aynı şey göz rengi için geçerli değil. Unutmayın, hem deri hem göz rengi genetik olarak belirlenen şeyler. Fakat göz rengine yüklemediğimiz anlamı deri rengine yüklemişiz. Etnik grup dediğimizde milliyet veya farklı kültürel özelliklerden dolayı ayrılmış grupları kastediyoruz. Bunun içinde Porto Rikolu, İrlandalı ve Japon Amerikalılar var. Aynı zamanda milliyetlerinden ziyade kültürel gelenek ve yaptıklarıyla tanımlanan Yahudiler de bunun içinde sayılabilir. Fakat önyargı; ırk ve etnik kökene dayansa da güç, toplumsal sınıf veya prestij gibi faktörlere de dayanabilir. Güç derken, ekonomik veya siyasi güç, hatta kendi hayatınızı kontrol edebilme gücünü kastediyoruz. Siyasi gücü fazla olan gruplar adaylarının bir makama gelmesinin önünü açabilir, daha sonra bu adaylar onların çıkarlarını korur. Aynı şey azınlık grupları için söylenemez. Bu gruplarda çoğunluk gruplar kadar üye yoktur, dolayısıyla oyları her zaman kendi avantajlarına çeviremezler. Aynı zamanda adil olmayan işe alım süreçleri sadece düşük ücretli işlerin azınlık gruplarına sunulmasına sebep olabilir. Kanunlar aynı zamanda insanların nerede yaşadıklarını, yemek yediklerini ve hangi okula gittiklerini kısıtlayabilir. Tüm bunlar insanların kendi hayatlarını kontrol altına alma hissini kısıtlayabilir. Aslında evi pek de iyi çizmemişim, bir saniye yeniden çizeyim. Toplumsal sınıf dediğimizde her zaman göz önünde bulundurmamız gereken önemli bir nokta var, o da statünün göreceli olduğu. İnsanların yüksek statülü olması için tanım gereği onların altında daha düşük statülü insanların da olması lazım. Toplumdaki bu eşit olmayan statü önyargı için zemin hazırlayabilir. Bunun gerçekleşmesinin bir yolu üstteki insanların kendileriyle düşük sınıf arasındaki farkları haklı göstermesi ve sürdürmeye çalışmasıdır. Bu da psikologların “adil bir dünya inancı” dedikleri şeyle bağlantılıdır. Bu da insanların dünyanın adil olduğunu ve dolayısıyla hak edilen şeylerin genelde elde edildiğini varsaymasıdır. Yani iyi şeyler iyi insanların, kötü şeyler kötü insanların başına gelir varsayımı. O yüzden yüksek toplumsal sınıftan olan insanlar toplumdaki konumlarını, yoksul olanların tembel olduğunu, daha çok çalışmış olsalardı başarılı olabileceklerini söyleyerek haklı göstermeye çalışabilirler. Dolayısıyla bu inancın yalnızca önyargıya değil, aynı zamanda ayrımcılığa da sebep olabileceğini görmek çok kolay. Örneğin böylesi bir inanç bir kişinin yoksullara yardımı öngören refah programlarına karşı oy vermesine sebep olabilir. Peki ya prestij? Prestij genelde mesleğe dayanır. Doktorluk veya avukatlık gibi yüksek prestijli işlerde genelde baskın grup üyeleri vardır. Buna karşılık temizlik görevlisi veya hizmet sektörü gibi az prestijli işler de azınlık grup üyelerinin meslekleridir.