If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Mark Rothko

Mark Rothko'nun ışık dolu içgözlemsel resimleri kanalıyla soyutlamanın gücünü keşfedin. Kendi başınıza deneyimleyebilmek için, Materials and Techniques of Postwar Abstract Painting isimli çevrim içi stüdyo kursumuza kayıt olmanızı öneririz. Orijinal video Modern Sanat Müzesi (MoMA) tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

“Abstre ekspresyonizm” diye de bilinen “soyut dışavurumculuk” genellikle iki türe ayrılır. İlkine ‘aksiyon resmi’ denir. Jackson Pollock ve Bill de Kooning ile özdeşleşmiş bu türde, sanatçının hareketlerini tuval üzerinde hissederiz. İkinci türün aslında bir adı yoktur, ama biz buna ‘dingin resim’ diyebiliriz. Bu türde ise, tuval üzerinde hareket ve mimiklerden eser yoktur. Onun yerine sessizce düşünceye dalma, renklere dalıp gitme hissi vardır. Bir Rothko resminde, birbiriyle üstü kapalı etkileşen üç ya da dört farklı bölgeden oluşan renkler bulunur. Bu bölgeler çarpıcı karşıtlıklar olarak yer almaz, adeta birbirlerinin içine dalarak bir göz oyunuyla zihnimizin dalıp gitmesini sağlar. Basit görünebilir, ancak Rothko’nun bu etkiyi nasıl yarattığını anlamak çok daha karmaşık. Hangi renge, tuvalin hangi tabakasında yer verileceğini anlamak pek de mümkün değil. Bütün bu gizem, aslında Rothko’nun amaçlarına hizmet ediyor. O, kendi niteliğini, iç gözlemsel mahiyetini ve gizemini yansıtan bir resim yapma peşinde. Bu özellik, onun resim yaparken içinde bulunduğu durumu yansıtıyor. Yine aynı şekilde bu özelliğin, resmin etrafında bulunan izleyicilere ilham vermesini istiyor. Bu sergide, bir odayı sadece Rothko’nun eserleriyle doldurduk. Bunu, sadece onlar güzel resimler olduğu için değil, resimlerin bir ortam oluşturma gücü olduğu için de yaptık. Bu ortamda onun, sizin için yarattığı atmosferin samimiyetini hissediyorsunuz. Rothko’nun sanatının amacı, sergi izleyicilerine gerçek dünyada olmayan bir evren sunmak. Yaptığı şeyde manevi bir taraf da var. Kesinlikle ironik ya da akıllıca hesaplanmış taktiksel bir sanat değil. Aslına bakarsak, Rothko’nun en çok tekrarlanan sözlerinden biri “Sessizlik ne kadar da doğru”. Rothko soyut bir dilin gücünü yücelterek kelimelerin yapabileceğinden çok daha fazlasını anlatıyor. Bence, Rothko’nun bir resmine baktığınızda, “tüm-yüzey” sözcüğüyle ne denilmek istendiğini daha iyi anlıyorsunuz. “Tüm-yüzey”, soyut dışavurumcu resim için sıklıkla kullanılır. Resimde kenar ve köşeler merkezden daha önemsiz değil. Aslında resimdeki aksiyon, yani eğer varsa, aşağıdan yukarıya ve bir kenardan öbürüne eşit dağılım gösterir. O resmi tam manasıyla tecrübe etmeniz gözünüzü hatta bedeninizi tuval yüzeyinde gezintiye çıkarmakla mümkün. Sonunda, yerçekimsiz bir ortamda adeta ağırlıksızmış gibi hissedeceksiniz. Rothko, resimlerinin yere yakın asılmasını sevdiğini söylemişti, çünkü resmi izleyicinin fiziksel varlığı için önemli görmekteydi. İzleyicinin fiziksel varlığı, ayaklarının yere basmasıyla başlar. Resimler yere mümkün olabildiğince yakın olduğunda; İzleyici, duvardaki bağımsız bir objeyi takdir etmek yerine, resmin adeta içine girebilir. Böylece izleyicinin alanıyla resmin alanı iç içe girer. Soyut dışavurumcu çağdaki birçok sanatçı gibi Rothko da, resimlerinin çerçevelenmesini istememişti. Sehpada yapılıp çerçevelenen resimler hayali bir mekâna, başka bir manzaraya göndermede bulunur. Rothko ve çağdaşları yaptıkları başka bir mekânı veya zamanı ima ediyormuş gibi hissetmiyorlardı. Yaptıkları, izleyicilere sunmak istedikleri gerçeklikten ibaret. Bu yüzden, resmin kendi gerçekliğini çerçevenin sınırıyla izleyicilerin gerçekliğinden ayırmaya ihtiyaç duymadılar. Onların istediği şey, izleyici ve resmin ortak gerçekliğiydi.