Ana içerik
MCAT
Konu: MCAT > Ünite 9
Ders 1: Öz Kimlik- Benlik Kavramı, Öz Kimlik ve Sosyal Kimlik
- Öz Güven, Öz Yeterlilik ve Kontrol Odağı
- Gelişim Teorilerine Genel Bakış
- Freud'un Psikoseksüel Gelişim Teorisi
- Erikson'un Psikososyal Gelişim Teorisi
- Vygotsky'nin Sosyokültürel Gelişim Teorisi
- Kohlberg'in Ahlaki Gelişim Teorisi
- Sosyal Etki
- George Herber Mead: Ferdi Ben ve Sosyal Ben
- Charles Cooley: Ayna Benlik
© 2023 Khan AcademyKullanım ŞartlarıGizlilik PolitikasıÇerez Politikası
Kohlberg'in Ahlaki Gelişim Teorisi
Orijinal video Shreena Desai tarafından hazırlanmıştır.
Tartışmaya katılmak ister misiniz?
Henüz gönderi yok.
Video açıklaması
Sırada Laurence Kohlberg var. Kohlberg ahlaki gelişim teorisini kurmuştur. Kendisi daha önce anlatmış olduğumuz üç
teoristten farklıdır. İnsanların tüm yaşamları boyunca fiziksel,
duygusal ve tüm gelişimlerine karşı ahlaklarının nasıl geliştiğine bakmıştır. Teorisi bilişsel gelişime dayanmakta olduğundan
Vygotsky ile benzeştiği noktalar da vardır. Kohlberg insanlar büyüdükçe ahlaki değerlendirmelerindeki
değişimleri görmeyi ummuştur. Bunu yapma yolu da oldukça ilginç. Vygotsky, Freud ve Erikson’da olduğu gibi
çocukları incelemiştir. Hepsi çocukları incelemiş. Bunun sebebi ergenlik döneminde hızlı ve
etkileyici bir gelişimin görülmesi. Kohlberg’in bir grup çocuğa ikilemler
içeren hikâyeler anlattı. Tüm yaş gruplarından çocuklara bu hikâyeleri
anlatıp, hikayelerdeki ahlaki konular vasıtasıyla
kişilerin nasıl değerlendirme yaptığını anlamak için onlara birçok soru sordu. En karmaşık ikilemli durum Bay Heinz’kiydi. Bu hikâyeyi kısaca anlatacağım
Çünkü bu senaryo çok meşhur. Eveeet, hikaye şöyle:
Heinz'ın karısı bir tür kanserden dolayı ölmek üzeredir. Doktorlar yeni bir ilacın kadını kurtarabileceğini
söyler. Ancak bu ilaç yerel bir kimyacı eczacı
tarafından bulunmuştur ve Heinz biraz satın almaya çalışır. Ama kimyacı ilacın maliyetinin on katı
bir ücret istemektedir Ve bu Heinz’ın karşılayabileceğinden
fazladır. Ailesi ve arkadaşlarından yardım alan Heinz
paranın sadece yarısını toplayabilir. Bunun üzerine durumunu eczacıya açıklar
Ve ilaca daha ucuza sahip olmak ya da paranın kalanını sonra ödemek için yalvarır. Ancak eczacı bunu kabul etmez. Bulmuş olduğu ilancın kendisine çok para
kazandıracağını söyler. Heinz karısını kurtarmak için çaresizdir. Bu yüzden gece geç bir saatte eczacının
ofisine girer ve ilacı çalar. İşte bu en büyük ikilemdir.
Heinz ikilemi yada Heinz Dilemma olarak bilinmektedir. Bu hikayeyi anlattıktan sonra Kohlberg çocuklara
“Heinz ilacı çalmalı mıydı?” gibi sorular sorar. Ya da “Heinz karısını sevmeseydi durum
farklı mı olurdu?” Veya “Ya ölen insan bir yabancı olsa durum
değişir miydi?” “Kadın ölürse, polis eczacıyı cinayetten
tutuklamalı mı?” Çocukların cevaplarını toplayıp inceleyerek
Kohlberg ahlaki değerlendirmenin Üç ayrı aşamasını inceliyordu. Bunlardan ilki gelenek öncesi ya da ahlak
öncesi düzeydir. İkincisi geleneksel düzeydir. Sonuncusu da gelenek ötesi düzeydir. Bunları yukarı çıkılan bir merdiven gibi
düşünelim. Aslında birkaç basamak ama bunu ahlak merdiveni
olarak düşünün. Kohlberg’e göre bireyler bunları sadece
sıralandığı şekilde geçebilir. Yani ilk önce bunu sonra bunu sonra da bunu. Ve her yeni düzey bir öncekinin değerlendirme
şeklinin yerini alır. Ayrıca herkesin çok düzeye ulaşamadığını
da söylemektedir. İlk düzeye başlamadan önce söylemeliyim
ki her düzey de kendi içinde ikiye ayrılır. Hepsiyle birlikte ahlaki gelişimin altı
düzeyi bulunmaktadır. İlki ahlak öncesi düzeydir. İlk seviyede. İlk seviyede itaat ve ceza var. Bu seviye çocuklarla ve yaşça küçük
olan insanlarla ilgilidir. Bu basit seviyede otorite bireyin dışındadır
ve değerlendirme hareketlerin fiziksel sonuçlarına odaklanır. Yani çocuklar kuralları kesin ve katı olarak
görürler. Bu kurallara uymak cezalardan kaçınmak anlamına
gelir. Yani çocuk usluysa bu cezalandırılmayacağı
anlamına gelir. Eğer cezalandırılırsa bu kötü bir
şey yaptıkları anlamına gelir. Şimdi buradaki ikinci seviye bireysellik
ve değiş tokuştur. Bu seviyede çocuklar, otoritelerin sahip
olduğu tek bir doğru bakış açısı olmadığını fark eder. Yani farklı bireylerin farklı bakış açılarını
olduğunu keşfederler. Bu iki seviyeyi geçtikten sonra bir basamak
üste yani geleneksel düzeye geçebiliriz. Geleneksel düzeyde iki seviye daha bulunmaktadır. Buna üçüncü seviye diyelim. Bu seviyede otorite içselleştirilir, sorgulanmaz
ve değerlendirme kişinin içinde bulunduğu grubun kurallarına dayanır. Yani üçüncü seviye iyi bir çocuk olmakla
ilgilidir. Kulağa komik geliyor. Yani demek istediğim birey ya da çocuk diğerleri
tarafından iyi olarak adlandırılmak için iyidir. Diğer insanların düşüncelerini önemsemektedirler. Burada uyuma vurgu var. Yani kibar olmak ve seçimlerin ilişkilerimizi
nasıl etkileyeceğini düşünmek önemli. Dördüncü ahlaki seviye toplumsal düzeni
devam ettirmektir. Yani kanun ve düzen. Burada çocuk toplumun daha geniş kurallarının
farkına varır. Kanunları sürdürmek ve suçtan kaçınmak
için değerlendirmeler, endişeler ve kurallara uymak. Bu nokta tamamen toplumun ne diyeceği ile
ilgilidir. Burayı geçtiğimizde bir sonraki düzeye
yani beşinci ve altıncı seviyelere geçebiliriz. Beşinci seviyede toplumsal sözleşme evresini
görüyoruz. Gelenek ötesi evrede kişisel yargılama
kişinin kendi seçtiği prensiplere dayanır. Yani hukuk ve düzenin ötesindeyiz. Daha ileri bir seviyede düşünür ve daha
ileri bir ahlaki değerlendirmeye sahip oluruz. Daha büyük bir iyi için kişisel haklar
ve adalete dayanır. Yani sosyal sözleşme evresinde birey kurallar
ve kanunların toplumun genelinin yararı için olmasına rağmen, bazı durumlarda
bu kanunların bazı insanların yararına olabileceğinin farkına varır. Mesela Heinz dilemmasında hayat kurtarma,
kanunlara karşı gelmekten daha mı önemli? Toplumsal sözleşme aşamasına gelen insanlar
için hayat kurtarma kanunları çiğnemek ve çalmaktan daha önemlidir. Bu kurallar toplumun düzeni için önemlidir. Ancak bu seviyeye gelmiş bireyler toplumun
bazı durumlardaki standartlar üzerinde karara varması gerektiğini düşünürler. Ve bazen bu yüksek ahlaki değerleri sürdürmek
için bazı kanunlara uyulmayabileceğini düşünürler. Altıncı aşama ve Kohlberg’e göre ahlaki
değerlendirmenin son basamağı evrensel ahlak ilkeleri evresidir. Bu aşamada bireyler ,kanunlara uyan ya da
uymayan, kendi ahlaki kalıplarını oluştururlar. Yani insan hakları, adalet ve eşitlik gibi
herkese uygulanabilir kavramlardan bahsediyoruz. Bu süreç boyunca toplumun kalanına karşı
gelmek anlamına gelse Ya da onaylanmama gibi sonuçlarla karşılaşsa
bile tüm kalbi ile bu prensiplere inanan kişi
harekete geçmeye ve bu prensipleri savunmaya hazır olmalıdır. Tarihte bu aşamaya gelmeyi başarmış birkaç
kişi hatırlıyor musunuz? Bence Gandhi bu insanlardan biriydi. Kaç kez hapse atıldı? Peki ya Nelson Mandela ya da Martin Luther
King? Eminim yakın tarihten de birileri aklınıza
geliyordur. Bulundukları zamanda topluma karşı gelmiş
olsalar da tüm insanlar arasında evrensel bir eşitlik ve haklara inanan birçok insan
bulunmaktadır. Yine de bu tutumu sürdürmüşler ve kanunun
karşılarına getirdiği kısıtlamaların sonuçlarına her zaman hazır olmuşlardır. Bu yüzden onlar Kohlberge’e göre en yüksek
ahlaki düzeye ulaşmış kişilerdir.