If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Gabriel Byrne "Sessiz Adam" Filmini Değerlendiriyor

Gabriel Byrne , filmlerde İrlanda'nın hikayesi ve İrlandalı Amerika fikri hakkında konuşuyor. Sanatçıların söylemek istediklerini dinleyin, Modern ve Çağdaş Sanat, 1945-1989 çevrimiçi dersimizi alın. Orijinal video Modern Sanat Müzesi (MoMA) tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

İrlanda’nın hikayesine ve İrlanda asıllı Amerikalılara sinema penceresinden bakmak beni her zaman etkilemiştir. Çünkü kendi hikayemizin filmlerde pek yansıtılmadığı bir ortamda büyüdüm. Bir kere bir filme gitmiştim. Filmin hemen ardından da Dublin hakkında kısa bir belgesel vardı. Dublin’in kendini bir filmde göstermesi o kadar nadir bir olay ki belgesel deliler gibi alkışlanmıştı. Uzun zamandır zihnimi meşgul eden bazı şeyleri filmsel olarak incelemek istiyordum. Biz kimiz? Kim olarak algılanıyoruz? İrlanda’nın dışında nasıl algılanıyoruz? Aslında düşünürseniz, artık insanları nasıl tanıdığımız, nasıl algıladığımız büyük oranda film dünyasına bağlı. Bu yüzden filmlerde güvenilir, gerçek ve yöreye özgü insanları da duyup görmeliyiz. Kendine özgü bir film endüstrisinin olmamasının sebebi başka insanların gelip sizin yerinize filmler yapıyor olması. Bu durumda, sizin dünya görüşünüz, sizin bakış açınız başkasının odağıyla aktarılıyor. İrlanda’da çekilen en meşhur film “Sessiz Adam”dı. "The Quiet Man". Bu film, sadece İrlandalıların değil tüm dünyanın görmek isteyeceği mitolojik bir İrlanda yaratmıştı. Sanırım 1982 senesinde de Neil Jordan’ın “Melek” filmi çıkmıştı. "The Angel" Bu film ise, Kuzey İrlanda’daki problemlerle yüzleşmek üzere, genç bir İrlandalı yapımcı tarafından yapılan ilk filmdi. İrlanda ve İngiltere ilişkileri açısından karmaşık bir dönemdi. Sonra Jordan ve Sheriden ortaya çıktı ve yapımcılar ilk defa kendi hikâyelerini anlatabilecek imkânlara eriştiler. İnsanlar “A, İrlanda mı? Onların her zaman politik sorunları vardı.” deyince bana ilginç geliyor. Aslında hazırlanması uzun yıllar alan İrlanda Barış Süreci 10 sene önce imzalandı. Bence 400 sene süren savaş döneminden sonra böyle bir Barış Anlaşmasının imzalanmış olması dünya için bir ilham kaynağı olmalı. Seçtiğim diğer bir film “Özgürlük Rüzgarı’’ oldu. “İrlanda hakkında hiçbir şey bilmiyor olsaydım, bu film bana tüm hikayeyi anlatabilirdi” dediğim ilk film buydu. Ayrıca film her ne kadar 1920 İrlanda’sında geçiyor olsa bile, Afganistan ve Irak savaşları ile büyük paralellik gösteriyor. İstilalar ve terör saldırıları. Umarım bu konular Amerikalı izleyicilere de diğer ülkelerden olan izleyicilere olduğu kadar ilgi çekici gelir. İrlanda’dan belli bir tür film görmek isteyen bir kitle var ve genç İrlandalı yapımcılar sırtlarındaki İrlandalı etiketini çıkarmak istiyorlar. Aynen Roddy Doyle’un yazar olmakla ilgili söylediği gibi: “Her İrlandalı yazar, gerçekten kendisi olmak istiyorsa Joyce’tan kurtulmalıdır.” İrlanda sinemasının geleceği, kendi hikâyesini anlatabilen ve aynı anda evrensel olabilen İrlandalı genç film yapımcılarına bağlı. Bunlar sadece İrlanda sinemasına ait değil. Hepimiz çağımızın endişelerini taşıyoruz, bu yüzden bunlar aynı zamanda Amerikan filmleri olarak da düşünülebilir. Sadece 1950 ya da 1850 de değil, ondan önceleri için de geçerli. Hep birbirimize bağlantılıyız. Teknolojinin inanılmaz derecede ilerlemiş olmasına rağmen, insanların şartlarının değişip değişmediği tartışılır. İnsanlar bu yüzden hala film yapıyorlar. Filmlerde insanların içinde bulunduğu durumları anlatmak istiyorlar.