If you're seeing this message, it means we're having trouble loading external resources on our website.

Bağlandığınız bilgisayar bir web filtresi kullanıyorsa, *.kastatic.org ve *.kasandbox.org adreslerinin engellerini kaldırmayı unutmayın.

Ana içerik

Jackson Pollock'un Boyama Teknikleri

Amerika'nın en ikonik ve etkileyici ressamlarından birinin damlatma tekniğini öğrenin. Orijinal video Modern Sanat Müzesi (MoMA) tarafından hazırlanmıştır.

Tartışmaya katılmak ister misiniz?

Henüz gönderi yok.
İngilizce biliyor musunuz? Khan Academy'nin İngilizce sitesinde neler olduğunu görmek için buraya tıklayın.

Video açıklaması

Pollock, bu resmi yapmadan 3 yıl önce, şövalede küçük bir resim üzerinde çalışıyordu. Bir süre uğraştıktan sonra, resmi şövaleden kaldırıp yere koydu ve onu bitirmek için üzerine boya döktü. Bu aldatıcı derecede basit karardan Pollock için çok sayıda yaratıcı olasılık doğdu. Kariyerinin sonraki 5 senesini bu olasılıkları keşfederek geçirdi. Şimdi, stüdyoda Pollock tam olarak nasıl çalışmış görelim. Pollock, tuvali yere koyarak onunla olan fiziksel bağını koparmıştı. Sıvı boyayı tuvalin yüzüne sürmek için geleneksel fırçalar kullanmak yerine artık sopalar, damlalıklar ve taş gibi sert kurumuş fırçalar kullanıyordu. Bunlarla boyayı tuvale akıtıyor, damlatıyor, sıçratıyor ya da döküyordu. O, arabanızı ya da radyatörünüzü boyadığınız türden akışkan alkid Enamel boyaları kullanıyordu. Boya çok akışkan olduğundan sanatçı havada çizim yapabiliyordu, böylelikle şekiller bazen kalın bazen ince olarak havada oluşup yere düşüyorlardı. Bu şekilde dökülen boyalar, tuvalin yüzeyi boyunca ahenkli bir görüntü oluşturuyordu. Eğer resmin yerde yapıldığını ve boyanın akışkanlığının fazla olduğunu biliyorsak, resim yapılırken ne tür fiziksel aktivitelere ihtiyaç duyulduğunu da tahmin edebiliriz. Sanat tarihçileri, bu tip resimlere aksiyon resmi adını verdiler. Burada ressam, adeta bir dansçı gibi hareket ediyor. Pollock’un ayaklarını resmin etrafında nasıl sürüdüğünü, tuvale boya akıtırken dirsek ve omuzlarınının yaptığı hareketleri hayal edebilirsiniz. Pollock bu resmi yerde yaparken sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da resmin içine girebiliyordu. Resmi yaparken transa girip kendini kaybediyor, böylece tuvalin yüzeyine, resme bakıp ona tepki verebiliyor ve mimik ve hareketlerini ona göre ayarlayabiliyordu. Geleneksel resimde ressamlar bir şekli diğerine göre oluştururlar. Şuraya biraz kırmızı atalım, çünkü burada biraz mavi var, buraya mavi koyalım çünkü orada oldukça fazla sarı mevcut gibi. Pollock ise bir çok şey gibi bu düşünceyi de reddetti. O bir çizgiyi diğerlerinin aksine olacak şekilde yaratıyordu, bunu tesadüfi şekilde değil de, resmin tamamına yayılacak şekilde yapıyordu. Bu her tarafa yayılma hali Pollock için anahtar kavram haline geldi. Bu resimde, gözünüzün dinlenebileceği tek bir nokta bile yok. Normalde çizgiler şekilleri tasvir etmek için, onların sınırlarını oluşturmak için kullanılır. Örneğin manzara resimlerinde çizgiler, dağları, tepeleri,vadileri tanımlar. Ama burada çizgi hiçbir şekil oluşturmuyor, hiçbir şeyi tanımlamıyor. Çizgi burada bağımsız bir halde ve ilk defa başka şekiller oluşturma görevinden azad edilmiş durumda. 1950’de, böyle bir resmin yapılış süreci bir fotoğraf ve film yapımcısı tarafından kayıt altına alındı. Böylece bu tip bir resmin yapılışı halk kitlelerine ilk kez sunulmuş oldu. Birçok sanatçı, bu radikal yöntemden derinden etkilendi. Sadece ressamlar değil, performans sanatçıları da Amerikan sanat tarihine şekil veren bu önemli andan ilham aldı.